Sorhocam.com 2014 yılında Ziraat Mühendisi Arafa KARAÇELEBİ tarafından kurulmuş olup herkesin faydalanabilmesi için ücretsiz olarak hizmet vermektedir.
Ekolojik Tarımın Organize Hale Gelmesi
1. EKOLOJİK (ORGANİK) TARIMIN TARİHÇESİ VE GELİŞİMİ
- 1.1. Giriş
- 1.2. Tarih Öncesi Çağlar
- 1.3. Tarih Çağları
- 1.4. Ekolojik Tarımın Organize Hale Gelmesi
1.1. Giriş
Günümüzden yaklaşık 1.5 ilâ 2 milyon yıl önce ilk insanların dünya yaşamı içinde yer aldığı sanılmaktadır. Bu zamanda dünyada insan yaşamı için gerekli flora ve faunanın yeterli düzeyde bir evrim geçirdiği kabul edilmektedir. O halde dünya atmosferindeki havanın, dünyadaki toprak ve suların son derece temiz ve sağlıklı olduğu, varolan tüm canlıların ideal bir denge içerisinde insan emrine sunulduğu düşünülmelidir. Hiç şüphe yok ki bu aşamada evrim durmamış, ancak bu andan itibaren insanın da yer aldığı ortamda yeni dengeler ve gelişmeler sergileyerek yoluna devam etmiş ve etmektedir.
1.2. Tarih Öncesi Çağlar
İnsanın Dünya ortamında görüldüğü yaklaşık iki milyon yıl öncesinden İ.Ö.10.000 yılına kadar Paleolitikum (Taş devri) adı verilen ve insan tarihinin yaklaşık % 99’unu kapsayan bu uzun dönem eski, orta ve yeni dönemlere ayrılmaktadır. Eski taş devri döneminin insanları, doğada mevcut yenebilir bitkileri toplayarak, hayvanları avlayarak; mağaralarda, dağların kenarındaki doğal kaya balkonlarının altlarında, kâh hayvan sürülerini takip ederek, kâh su kıyılarının yakınında bulunan mağaralarda yada vadilerde doğal korunaklar arayıp bularak yaşamışlardır. İlk insan tipinin bilim adamlarınca Neandertal olarak adlandırıldığı bilinmektedir.
Yeni Paleolitikum döneminde, bundan önceki dönemlere göre iklimde belirgin bir soğuma ve kuraklaşma yaşanmıştır. Bu zamanda Neandertal insanının yerini Homosapiens insanının aldığı tespit edilmiştir. Hiç şüphe yok ki Neandertal insanı ya da yenı Poleolitikum dönemine kadar bir evrim geçirmiş ve uygarlaşmıştır. Bununla beraber Homo sapients insanında bulunan teknik ve sanat yetenekleri günümüz insanı ile yakın benzerlikler göstermektedir. Bu çağda taş işlemeciliğinde büyük gelişmeler yaşanmıştır. Neolitikum da denilen yeni taş döneminde insanın tarihinde ilk kez gıda maddelerinin üretimi başlamıştır. Örneğin Anadolu’da Hacılardaki bulgular insanların tahıl üretimi yaptığını ve dokumacılık sanatını öğrendiğini göstermektedir.
Yazının icadı tarih çağlarının başlangıcı olarak bilinmektedir. Yazı ilk kez Mısır ve Mezopotamya’da İ.Ö. 4. bin yılında; Anadolu’da ise İ.Ö. 1800-1700 yıllarında Hititlerin yazıyı Asurlulardan öğrenmesiyle kullanılmaya başlanmıştır.
1.3. Tarih Çağları
İnsanoğlu yaşadığı çevre içindeki hakimiyetini, önceleri yavaş fakat zaman içinde giderek fazlalaşan bir hızla artırmıştır. İlk Çağ, Orta Çağ, Yeni Çağ, Yakın Çağ derken günümüze kadar gelinmiştir. Eskiden kölelerin mesleği olarak bilinen tarım giderek günümüzdeki önemli yerini almıştır.
Buharlı makinaların keşfiyle başlayan sanayi ve teknolojideki hızlı ilerlemeler birim alandan daha fazla ürün almak için sentetik kimyasal gübrelerin ve bitki korumayı daha mükemmelleştirmek için sentetik kimyasal ilaçların kullanımını öne çıkarmıştır. Bunların tek yanlı kullanımında ortaya çıkmaya başlayan sakıncalar ileri görüşlü bazı tarımcılar tarafından fark edilmiştir. Söz konusu tarımcılar sadece maksimum verim almayı ve bunu ucuza mal etmeyi düşünen, fakat doğa üzerinde meydana gelen tahribatı hiç dikkate almayan bu gidişin devam etmemesi gerektiğini anlamışlardır. Tarımın sürdürülebilmesi için organik (ekolojik, biyolojik) tarım adı altında alternatiflerini ortaya koymuşlardır. Bu öncü kişilerden Albert Howard, 1910’larda İngiltere’de başlayan ekolojik tarım fikrini 1940’ta yayınladığı tarımsal vasiyetnamesi ile pekiştirmiştir. Alman asıllı Dr. Rudolf Steiner, İsviçre asıllı Mueller ve Ruseh, Fransa asıllı Lemaire ve Boucher aynı dönemde Avrupada ekolojik felsefenin ilk öncüleri olmuşlardır.
1.4. Ekolojik Tarımın Organize Hale Gelmesi
Dünyada yirminci yüzyılın ikinci yarısında yaşanan hızlı sanayileşme ve nüfus artışı önemli çevre sorunlarını da beraberinde getirmiştir. Çözüm olarak ise açlık probleminin giderilmesine yönelik politikalar geliştirilmiş ve yoğun girdi kullanılarak birini alandan yüksek verim almaya ve yeni alanların tarıma açılmasına yönelik hedefler belirlenmiştir. Sonuçta, yoğun ve bilinçsiz tarım ilacı ve gübre kullanılması, yanlış toprak işleme uygulamaları, kalıntı riski, toprağın fiziksel yapısının bozulması, organik madde ve canlılığının yitirilmesi ve besin maddesi dengesinin bozulması, tuzlanma, çoraklaşma gibi önemli çevre sorunlarını beraberinde getirmiştir. Verimliliği daha düşük olan marjinal alanların tarıma açılması ise daha sorunlu ortamların oluşmasında etkili olmuştur.
1970’lerdeki ‘Yeşil Devrim’ olarak anılan tarım politikaları açlık sorununa kısmen çözüm oluşturmakla birlikte asıl sorunun üretim miktarı değil paylaşımdan kaynaklandığı da ortaya çıkmıştır. Ayrıca son yıllarda nüfus artış hızına oranla gıda artış hızı hemen tüm ülkelerde artmış ancak çok az sayıdaki ülkede sorun olmaya devam etmektedir. Dolayısıyla artık tarımda uygulanan teknikler sadece üretim miktarında sağladıkları artışla değerlendirilmemekte, çevreye, insan ve hayvan sağlığına olan etkileri ile birlikte irdelenmektedir.
Bu gelişmelerin sonucunda alternatif bir üretim sistemi olarak Ekolojik tarım veya İngilizce konuşulan ülkelerdeki adı ile organik tarım, Latin ülkelerindeki ismi ile biyolojik tarım ortaya çıkmıştır. Bu işin öncülüğünü giderek artan çevre sorunlarına duyarlı ve tarımdaki üretim tekniklerini ve kullanılan girdileri sorgulayan Avrupalı bazı üreticiler yapmıştır. İlk dönemlerde üretilen ürünler büyük oranda çiftliklerde veya yakın çevresindeki yöresel pazarlarda tüketilirken sonraki yıllarda olay ticari boyut kazanmış ve 1980’li yıllardan sonra tüm dünyada giderek artan bir kabul görmüştür.
Ekolojik ürünlerin ticari olarak önem kazanmaları ile üretimden tüketiciye kadar uzanan zincirde bazı kuralların konmasını zorunlu hale getirmiştir. Bu alanda halen lokomotif görevi gören Avrupa Topluluğu ülkeleri öncülük yaparak 1991 yılında 2092 sayılı bitkisel ürünlerin üretimini ve pazara sunulmasını düzenleyen yönetmeliği yürürlülüğe koymuştur. Ülkemizde de ekolojik üretimi şekillendiren ve Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’na düzenleme yetkisi veren yönetmelik, 22145 sayı ve 18 Aralık 1994 tarihi ile uygulamaya girmiştir. Uluslararası Organik Tarım Hareketleri Federasyonu (International Federation of Organic Agriculture) tarafından geliştirilmiş olan ‘Temel İlkeler’, 1998 yılında ‘Temel Standartlar’ olarak revize edilmiştir. Bugün dünyada ekolojik olarak etiketlenen ve pazara sunulan ürünler, ilgili yönetmeliklerde kullanımına izin verilen organik veya inorganik doğal girdiler kullanılarak üretilmektedir.
Ürünlerin öngörülen koşullara uygun olarak üretilip üretilmediği ise Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nca yetki verilen bağımsız denetim firmalarınca kontrol edilmekte ve sertifıkalandırılmaktadır. Diğer ülkelerin yetkili makamlarınca akredite edilmiş kontrol ve sertifıkasyon kuruluşlarının verdikleri sertifıkalar, o ürünlerin söz konusu pazarlarda da ekolojik olarak satılabilmesine olanak tanımaktadır.
Geleneksel tarımdan ekolojik tarıma geçişte Avrupa ülkelerindeki durum irdelendiğinde bunun tabandan gelen bir yaklaşımla olduğu görülmektedir. Ancak halen Avrupa Topluluğunda ekolojik üretime geçiş sürecinde birim alan başına belirli bir destek sağlandığı için ekolojik üretimin hızla yayılması sağlanmıştır. Bunun en güzel örneği, ekili alanların % 20’sinde ekolojik üretim yapılan Avusturya’dır. Ancak geçiş sonrası dönemde desteğin azaltılması veya kaldırılması, özellikle Portekiz, Fransa ve İspanya’da ekolojik tarım işletmelerinin sayısının azalmasına neden olmuştur. İsrail örneğinde ise ekolojik üretimle ilgili özendirici politikalar veya yayım yerine üreticiden gelen bilinçli talebin üretime geçişte daha ön plana çıktığı görülmektedir. Ülkemizde ise Avrupa ülkelerinin aksine yukarıdan aşağı doğru bir gelişme sonucu, dış alıcıların Türkiye’nin geleneksel tarım ürünlerinin ekolojik olarak üretilmelerini talep etmeleri ile başlamıştır. Halen ekolojik üretime geçiş süreci veya kullanılan girdiler desteklenmemektedir. Ayrıca kullanım izin verilen etkili girdilerin piyasada bulunabilmesi de oldukça sınırlıdır ve ekolojik üretimde sorun yaratabilmektedir, Ülkemizde giderek hızla artan ve önemli düzeye ulaşan ekolojik üretim, tamamen serbest ticaret kuralları doğrultusunda ve destek olmaksızın gelişmektedir.
Hindistan’da girdi kullanımının yoğun olduğu ve ekolojik tarımın hiçbir şekilde desteklenmediği koşullarda üreticiler arasında yapılan bir anket çalışması, ekolojik tarıma geçiş nedenlerinin sosyo-kişisel, sosyo-ekonomik, sosyo-psikolojik, sosyo-kültürel ve sistemlerarası başlıkları altında toplanabileceğini ve salt gelir artışının hedef olarak ortaya çıkmadığı belirlenmiştir. Bu faktörler arasında, komşuların ekolojik üretime başlaması, girdi fiyatlarının yüksekliği, alıcı firmaların reklamları gibi nedenler de yer almaktadır.
Yapılan çalışmalar, ekolojik üretimde verim ve kalitenin sağlanabilmesi için üreticilere teknik ve ekonomik konularda bilgi akışının sağlanmasının şart olduğunu ve özellikle geçiş sürecinde üreticilerle yakın temasın etkili olacağını ortaya koymaktadır. Her yöre üreticisi için önceliklerin ayrı ayrı belirlenerek ele alınması başarıyı arttıracaktır.
Yine bugüne değin yapılan uygulamalarda sistemin başarılı ve uzun süreli olması için desteklerin bütün olarak ele alınması gerektiği ortaya çıkmıştır. Avrupa ülkelerinde 1990’lı yıllardan sonra Avusturya, Almanya, Lüksemburg ve İsviçre gibi ülkelerde ekolojik tarım hızla gelişmiştir. Ekolojik tarıma geçişte ve başarıda etkili faktörler, üreticilere sağlanan finansal imkanlar, hızlı bilgi akışı, geniş ürün yelpazesi, ulusal semboller, koruma ve planlama olarak sayılabilir. Üreticilere sağlanan maddi desteğin etkisi kaçınılmaz olmaktadır. Ancak destekler, ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir. Çizelge 1.1. ‘de bazı ülkelerde sağlanan destek miktarları yer almaktadır.
Çizelge 1.1. Üreticilere sağlanan destek miktarları (Euro/ha/yıl)
Ülke | Geçiş Dönemi | Ekolojik Üretimde |
Avusturya | 325 | 335 |
Almanya | 100-275* | 80-225* |
Lüksemburg | 175 | 150 |
İsviçre | 840 | 840 |
Ekolojik ürün pazarı halen oldukça küçük olmasına rağmen giderek artış göstermektedir. Örneğin İsviçre’de COOP süpermarket zincirinde satılan sütlerin % 29’u ekolojik olarak üretilmektedir ve tüm ürünlerde % 20 oranında ekolojik ürüne ulaşma hedeflenmektedir. Ürün yelpazesinin ve pazarlama kanallarının çeşitlenmesi (süpermarketler, ailelere yönelik kasa içinde çeşitli sebze veya meyve satışları, restoranlar, catering servisleri, işleme sanayi) ekolojik tarıma geçişi hızlandırmaktadır. Son günlerde Belçika’da ortaya çıkan dioksin problemi ekolojik ürün talebinde büyük artışlar sağlamıştır. Ayrıca birçok Avrupa ülkesinde genetik yapısı işlem görmüş ürünlerin piyasaya sürülmesi, tüketicileri transgenik çeşitlere karşı olan ve ürünlerin bu bulaşmadan temiz olduğu güvencesi veren ekolojik ürünlere yöneltmiştir. Bu gelişme bazı çevreci grupların da ekolojik ürün tüketmeye başlamalarında etkili olmuştur.
Gerek Avusturya gerekse İsviçre’de ekolojik ürünlerin süpermarketlere girişi üreticileri teşvik eden etkenlerin başında gelmektedir. Ancak bu açıdan tuketicilerin eğitimi de talebi yaratma ve geliştirme açısından önemlidir. Gerek ülkesel gerekse uluslararası yönetmeliklerle tüketiciler güvence altına alınmıştır. Yaratılan logolar da tüketiciyi yönlendirmekte etkili olmaktadır. İsviçre ve Avusturya’daki logolar bu işlevi yerine getirirken
Almanya’da çok sayıda logonun piyasada yer alması tüketiciyi büyük ölçüde karışıklığa itmektedir. Halen tüketiciyi şaşırtabilen çok sayıdaki özel marka veya işaret yerine ülkesel tek bir logonun yaratılma çalışmaları yürütülmektedir. Ülkemizde de tek logonun geliştirilmesi ve kalitenin korunmasına yönelik sıkı önlemlerin alınması, sektörün gelişimine katkı sağlayacaktır.
1980’li yılların ortalarından itibaren yapılan pazar araştırmaları tüketicilerin ekolojik ürünlere olan olumlu tavrını ortaya koymakla birlikte pazar payı, ekolojik ürünlerin gerçek olmasa da daha pahalı olduğu imajı ile oldukça yavaş artmıştır. 1990’lardan itibaren Avrupa’da çok hızlı bir gelişme göstererek 1998 yılında Avrupa Topluluğu (AT) ve EFTA (European Free Trade Association) ülkelerinde 85337 tarım işletmesinin ekolojik üretim yapmaları ile 2 milyon hektara ulaşmıştır. Tarım alanlarının % 1 .4’ü, tarım işletmelerinin ise % 1 .l’i ekolojik tarıma geçmiştir. Halen ekolojik ürünlerdeki fiyat marjı üretim koşullarına bağlı olmakla birlikte, teknik uygulamaların geliştirilerek ekolojik ve konvansiyonel ürünler arasındaki fiyat farkının % 25 dolayında tutulması ve lüks tüketim ürünü olarak kabul edilmemesi yönünde görüşler vardır.
Danimarka’da 1980’li yılların ortalarında yeraltı sularında tehlikeli boyutlarda yüksek nitrat düzeylerine rastlanması ve başlıca nedenler olarak çiftlik gübresi ve sentetik gübrelerin yanlış kullanımlarının belirlenmesi, çevre kirliliği ile ilgili tartışmaların giderek artmasına yol açmıştır. Bu arada ekolojik tarımın çevreye olan olumlu etkilerinin ve yapılan anketlerde tüketicilerin ekolojik üretilmiş ürünlere belirli bir fiyat farkı ödemeye hazır olduklarının belirlenmesi, Haziran 1 987’de Organik Tarım Yasasının parlamentodan büyük çoğunlukla geçmesini sağlamıştır. Daha sonra çıkarılan yönetmelikle, Organik Tarım Konseyi kurulmuş ve 1987-1990 yılları arasında ekolojik tarım uygulamalarında başarının sağlanmasında etkili üç önemli kararalmıştır.
Bunlar:
- Danimarka’da ekolojik üretimin standartlarının belirlenmesi,
- Resmi kontrol ve sertifikasyon sistemi ile devlet garantisini simgeleyen etiket sisteminin (State Guarantee Label) geliştirilmesi,
- Destek sisteminin geliştirilmesi (geçiş dönemi desteği ile araştırma, eğitim, yayım, işleme, yayın ve pazarlama alanındaki projelerin parasal olarak desteklenmesi).
Yasanın çıkışından itibaren Danimarka hükümeti her yıl ekolojik üretim tekniklerinin ve gelişme projelerinin desteklenmesi için bir fon ayırmaktadır. Ayrıca, çevreyi kirleten sanayi kuruluşlarından alınan fonlar ekolojik tarımın geliştirilmesi için harcanmaktadır. Hastaneler, yerel yönetimler ve diğer birçok kuruluş hizmetlerinde tümüyle ekolojik ürün kullanmak üzere fizibilite çalışmaları yapmaktadır. Danimarka Tarım Bakanlığının yayınlamış olduğu raporlarda 2000 yılına dek ekolojik ürünlerin pazar payının % 15-20 olacağı ve tüm ekili alanların %7‘sinin ekolojik üretime geçeceği bildirilmektedir.
ABD’de Organik Tarım Araştırma Vakfı (The Organic Farming Research Foundation OFRF) tarafından yapılan bir incelemede ABD’deki ekolojik tarım işletmelerinin % 83 ‘ünün aile işletmeleri olduğu ve ortalama olarak 16 yıldır tarım ve 9 yıldır ekolojik üretim yaptıkları belirlenmiştir. ABD’de 1995 yılında 2.8 milyar dolar olan ekolojik gıda (bakkaliye ve süt ürünleri) pazarı % 26 lık bir artışla 1996’da 3.5 milyardolarayükselmiştir. Ekolojik süt ürünleri, 120 milyonluk ticaret hacmi ile % 50’ lik artış göstermiştir. Dış satım ve doğrudan pazarlanan ürün satışı ise 1995 ile 1996 yıllarında 714 milyon dolardan 872 milyon dolara çıkmıştır. 1989-1996 arasındaki dönemide ekolojik ürünlerin satış hacmi yıllık ortalama % 20 dolayında artışla seyretmiştir. ABD’deki bu artışta daha çeşitli ürünün pazara sunulması ve daha fazla sayıda restoranda organik ürünle yapılmış yemeklerin servis edilmesinin etkili olduğu bildirilmektedir.
Günümüzde Dünyada tüm ekolojik ürün satışlarının ülkelere göre yıllık % 10-40 artışlar 25 milyar $ dolayında olduğu hesaplanmaktadır. Avrupa, ABD ve Japonya gelişen pazarlar olarak ilk sırada yer almaktadır. Örneğin Japonya 1997 yılında 1 milyar $ olan ekolojik pazar payını 2000 yılında 2,5 milyar dolara çıkarmıştır.
Ekolojik ürünlerin tüketicilerce talep edilmelerinde kişisel sağlığa ve özellikle çocuklarının sağlığına verdikleri önem, ilk sırada yer almaktadır. Almanya ve İngiltere’de yapılan bir anket çalışmasında sağlık, Almanya’da % 70, İngiltere’de ise % 46 ile ilk sırada ifade edilmiştir. Almanya’da çevre % 10-30, lezzet % 13-24 ile ikinci ve üçüncü sırada bulunmaktadır. İngiltere’de ise çevre % 41, lezzet %40, hayvan hakları %26 ile sağlığı takip etmektedir. Ekolojik hayvan üretiminde hayvanlara açık, havadar ve güneşli belirli bir alanın ayrılmasını ön görmesi nedeni ile Avrupa’daki hayvan severler arasında tercihte ilk sıralara doğru yükselmektedir.
Tüm dünyada hızla artan ekolojik tarımda genellikle ülkelerin geleneksel ürünleri örneğin Hindistan’da çay, Danimarka’da süt ve ürünleri, Arjantin’de et ve mamulleri, orta Amerika ve Afrika ülkelerinde muz, Tunus’ta hurma, zeytinyağı, Türkiye’de kurutulmuş ve sert kabuklu meyveler ekolojik üretilen ilk ürünlerdir. Mevcut bilgi ve yüksek adaptasyon ekolojik tarıma kolay geçişi sağlamaktadır. Ancak iç pazarın geliştirilmesi ve ürün yelpazesinin genişletilebilmesi için üreticilerin bilgilendirilmesi ve bunun için de araştırmalarla desteklenmesi önem kazanmaktadır.
Ekolojik tarımda işgücü ihtiyacı yüksektir. Modern ve yoğun tarımdaki yüksek makineleşme düzeyi ile zıt bir durum oluşturmaktadır. Gıda maddeleri fiyatlarının genelde akaryakıt fiyatlarına paralel olarak geliştiği bildirilmekte ve önümüzdeki yıllarda akaryakıt fiyatlarının artacağı hesaplanmaktadır. Böyle bir gelişme karşısında ekolojik ürün fiyatlarının konvansiyonel üretime oranla daha da avantajlı konuma geçeceği ve ekolojik üretimin hızla artacağı düşünülmektedir.
Sorhocam.com 2014 yılında Ziraat Mühendisi Arafa KARAÇELEBİ tarafından kurulmuş olup herkesin faydalanabilmesi için ücretsiz olarak hizmet vermektedir.
Bitki hastalıkları, bitki zararlıları, yabancı otlar, şifalı bitkiler, arıcılık, bayilik sınavı notları, bayilik sınavı soruları, online testler, kimyasal analiz yöntemleri, bitki besleme ve gübreleme, tarımsal destekler, peysaj ve süs bitkileri, kimyasal analiz yöntemleri, hijyen eğitimi, pest kontrol yöntemleri