• notifications1
  • menü

Bugün : 9 Aralık 2024 Pazartesi

Tarımsal Üretim Biçiminde Değişen Kavram Ve Koşullar Nelerdir?

6. TARIMSAL ÜRETİM BİÇİMİNDE DEĞİŞEN KAVRAM VE KOŞULLAR

  • 6.1. Giriş
  • 6.2. Tarımsal Üretime İlişkin Dünyadaki Yeni Kavramlar
  • 6.3. Dünyada ve Türkiye'de Tarım Sektörünün Profili
  • 6.4. Başlıca Üretim Girdilerinin Kritiği
  • 6.5. Tarımda Stratejik Araştırma ve Geliştirmeler

 


6.1. Giriş

Bugüne kadar tarımsal üretimde ana hedef çoğu kez VERİM ve ÜRETİM artışı olmuştur. Özellikle nüfus artışının hızlı olduğu ülkelerde tarım sektörü, gelir sağlayan bir faaliyet alanı olma niteliğinin ötesinde, aç kalmayı önleyen, yaşamı garantiye alan önemli bir uğraşı alanıdır. Bu nedenle verimin ve üretimin ön planda tutulması haklı görülmüş, plan ve programlar, araştırmalar, desteklemeler bu doğrultuda düzenlenmiştir.

 

Teori ve uygulamasıyla bu amaca yönelik olarak girdi kullanımı teşvik edilirken, yüksek verimli çeşitler ve kaliteli tohumluğa önem verilmiş, gübre çeşit ve dozlarının verim arttırıcı etkisi incelenmiş, hastalık ve zararlılarla savaşta daha etkili ilaçlar araştırılmış, farklı sulama yöntemlerinin üretimi arttırmadaki rolü üzerinde durulmuş, hayvan yetiştirmenin alternatif biçimleri önerilmiş, insan işgücü yerine yakıt enerjisinden yararlanma yaygınlaşmış ve bütün bunların uygulanabilmesi için de makinalar geliştirilmiştir. Tarımsal üretimde entansif yöntemlerin kullanılması başlangıçta verim ve üretim potansiyelini arttırmaktadır. Ancak kısa dönemde olumlu gibi görülen bu sürecin, uzun dönemde bazı olumsuzluklara yol açabileceği gözlenmiştir. Tek yönlü kullanım biçimi (monokültür marjinal toprakların tarıma açılması, drenajsız sulama, aşırı otlatma vb.) ve yoğun girdi uygulaması (yüksek dozda gübre, su, ilaç vb.) sonucunda aşırı yüklenme; toprak erozyonu, toprak yapısının bozulması, zararlı kimyasalların birikimi ve yeraltı sularına karışımı, hayvan hastalıklarında salgın dalgaları gibi sonuçlar doğurmakta, doğal dengeler onarılamaz biçimde bozulmakta ve toprak verimliliği sürdürülememektedir.

 

Tarımsal üretimde kullanılan girdiler ve elde edilen ürünler ile bunların kendi aralarındaki ilişkiler karmaşık bir sistemi oluşturmaktadır. Üretim faktörleri ürüne dönüşürken, üretim ortamını da az veya çok değiştirmektedir.

 

Bu neden/sonuç ilişkilerini kendi gereksinmelerine, önceliklerine, kültür düzeyine ve toplum bilincine göre değerlendiren ülkeler, tarımsal üretimin amacını değişik biçimde tanımlamaya başlamışlardır. Avrupa Birliği'nin lokomotifi sayılabilecek Almanya'da tarım politikalarının amacı; "Değişik işletme şekil ve büyüklüklerinde organize olabilen, rekabet gücü yüksek, piyasa isteklerine yönelik, doğal dengeleri bozmayan bir tarımsal yapı yaratmak" şeklinde tanımlanmaktadır. Bu tanımdan görüleceği gibi öngörülen tarım politikalarının ana hedefi "sağlıklı bir tarımsal yapı yaratmak" tır. Bu ana hedefe ulaşmayı sağlamak üzere;

  • Değişik işletme şekil ve büyüklüklerinin organizasyonunu desteklemek,
  • Doğrudan ve dolaylı yollarla işletmelerin rekabet gücünü yükseltmek,
  • İç ve dış pazar isteklerine göre yönlenmeyi kolaylaştırmak,
  • Çevre üzerindeki olumsuz etkileri azaltıcı, doğal dengelerin bozulmasını önleyici önlemler almak, izlenecek temel politikalardır.

 


Bu politikaların son yıllardaki uygulanmasına ilişkin birkaç örnek şöyledir:

Almanya'daki buğday stoklarının artması ve dünya piyasasında fiyatın düşmesi karşısında, işletme ekim alanlarının %25'i boş bıraktırılmış, ancak çiftçinin zarara uğramaması için kendilerine buradan elde edilebilecek net gelir ödenmiştir. Böylece gereksiz girdi kullanımı önlenmiş. çiftçinin bu iş için harcayacağı zaman tasarruf edilerek başka faaliyetlere yönelmesine olanak hazırlanmış ve doğa yüklenmesi azaltılmıştır. Ne var ki ilk uygulamada, yasa boşluklarından yararlanan kimi işletmeciler, makinalarını treylerle yükleyerek. eski DDR topraklarına gitmişler ve Doğu-Batı Almanya birleşmesinin getirdiği yapısal sorunlar nedeniyle işlenmeyen büyük tarım alanlarını kiralayarak, Batımda hoş bıraktıkları araziler için aldıkları destekle Doğrumda üretimi daha da çok arttırmışlardır. "Üretimi Kısıtlama" prensibine dayanan bu uygulamanın boşluk ve sakıncaları karşısında, zaten on beş yılı aşkın süredir desteklenen "yenilenebilir bitkisel enerji kaynakları" projelerinin çeşitlendirilmesi ve yaygınlaştırılması ön plana çıkmıştır. Bu arada Çin'deki değişimler nedeniyle, alışıla gelmiş pirinç yeme alışkanlığının yanılıra buğday tüketimi artınca, dünya buğday stokları da göz önünde tutularak "%25 boş bırakabilme" sınırının % l0'a çekilmesi uygun görülmüştür. Hayvansal üretimde ve özellikle süt sığırcılığında Avrupa Birliği çerçevesinde uygulanan "Hayvan Sayısı" ve "Süt Üretim Miktarı" kotaları titiz biçimde uygulanınca, alt yapı yatırımları ve işgücü prodüktivitesi bakımından Alman çiftçileri zor durumda kalmıştır. Bu nedenle, çeşitli önlemlerin yanılıra, bölge gelişim projeleri çerçevesinde "Ortak Ahır Kullanımı" kavramı geliştirilerek uygulamaya konmuş ve maliyetin düşürülerek rekabet gücünün arttırılması desteklenmiştir. Öte yandan işgücü etkinliğini, dolayısıyla genel prodüktiviteyi arttıran en önemli faktörlerden biri "mekanizasyon" olduğu halde, makina fiyatlarının yüksekliği karşısında, mevcut işletme koşullarında bunların satın alınamaz duruma geldiği görülünce, gelişen teknolojinin uygulanamamasından doğacak kayıplar da göz önünde tutularak, "Ortak Makina Kullanımı" ve aslında bu sisteme rakip olan "Tarım Makinaları Müteahhitliği" desteklenerek, iki ayrı gelişme yolunun önü açılmıştır. Sonuçta, olay "üç-dört çiftçinin ortak makina alması" nın ötesine geçmiş, iş yığılmalarında ve gereğinde hastalanan çiftçinin işlerini üstlenebilecek "İşletme Desteği" niteliğindeki büyük organizasyonlara dönüşmüştür. Bugün sanayide uygulanan "Leasing" ve günlük yaşama giren "Rent a Car" gibi kavramların tarıma da yerleşmesi, örneği "Rent a Trak" gibi sistemlerin geliştirilmesine çalışılmaktadır.

 

Bütün bu gelişmelerin ve çabaların temelinde başlıca iki gerçek yatmaktadır: Bütün dünyada tarım, bir taraftan serbest pazarda uluslararası rekabet, bir taraftan gittikçe artan çevre bilinciyle karşı karşıya gelmektedir. 0 halde, tarımsal üretimde verim ve üretim artışına, belirli bir kaliteyi elde etmeye ya da üretimi garantiye almaya yönelik olarak kullanılan girdilerin herbiri, değişen koşullarda, ekonomik üretim ve doğal dengeleri bozmayan üretim filtrelerinden geçirilerek değerlendirilmek zorundadır.

 

Tohum, gübre, ilaç, su, enerji kaynağı gibi başlıca üretim girdilerinin seçimi ve uygulama tekniği birbirinden ayrılmayan ve istenen sonuca ulaşılabilmesi için birbirini tamamlayan iki aşamadır. En uygun girdi seçiminin yapılmış olması başarıyı garanti etmez uygulama tekniğinin de en uygun olması gerekir. Bunu sağlayan üretim faktörü ise genellikle makinadır. Agroteknik istek teorisi ve buna bağlı pratik yöntem doğruysa, bu yöntemi uygulayacak makina tasarımı ve konstrüksiyonu doğruysa, insan bu makinayı doğru kullanıyorsa, ancak o zaman başarılı sonuca ulaşılabilecektir. Bu ilişki zinciri içinde makinadan iki ayrı beklenti vardır:

Çeşitli kültürel işlemlerin, minimum girdi kullanımıyla, optimum sonuca ulaşılmasına yönelik teknik etkinliğin arttırılması, Makina maliyetini azaltmaya ve yeni teknolojileri yakalayabilmeye yönelik makine işletmeciliği ve organizasyon kalitesinin attırılması. Her iki doğrultuda da yapılacak iyileştirmeler, tarımsal üretim girdilerinin kullanımında gerek çevre, gerekse ekonomiklik yönünden önemli avantajlar sağlayacaktır.


"Tarımsal Mekanizasyon Hedefi" ön görülen tarımsal üretim modeli çerçevesinde, insan-Bitki-Hayvan faktörlerini rasyonel bir makina kullanımıyla, çevre koşullarına göre optimal olarak düzenlemektir. Bu düzenlemede tek doğru yoktur. Bölgelere ve ülkelere göre, doğal etmenler sosyal değerler ekonomik koşullar, etik kavramlar ve politik tercihler farklıdır. Buna göre de doğru çözüm çoğu zaman başka başkadır. Bilgi ve teknoloji değiştikçe çözüm de değişebilir.

 

Böyle bir ilişkiler yumağı içinde işletmeler; yukarıda değinilen doğal, ekonomik, sosyal, etik koşullar çerçevesinde ve bilgi birikimlerinin elverdiği ölçüde biçimlendirdikleri "Tarımsal Üretim Sistemleri"ni gerçekleştirmek için girdiler kullanırlar, bunun karşılığında da çıktılar elde ederler. Bu faaliyetlerin amacı temelde "Net Gelir Maksimizasyonu" dur. Çok geniş anlamda "Net Gelir", alt yapının geliştirilmesi, verimlilikte sürekliliğin sağlanması, pazarlanamaz hizmetlerin yerine getirilmesi gibi komponentleri de içermesine karşın, günümüzde Çoğu kez dar anlamda algılanmakta ve bir üretim periyodu içinde elde edilen gayri safi hasıladan (GSH) giderlerin çıkarılmasıyla elde edilen kar olarak düşünülmektedir.

 

Bu yaklaşımda çiftçinin kullandığı tohum, gübre, ilaç, su, enerji, makine gibi girdiler emek ve arazi kirasıyla birlikte maliyeti oluşturmakta, (Girdiler X Birim Fiyatlar) dan oluşan toplam giderlerin aşağıya çekilmesi karlılığı arttırmaktadır. Öte yandan (Çıktılar X Birim Fiyatlar) dan oluşan gelirlerin daha yukarı çıkarılması da karlılığı arttıracağından, verim artışı istenmektedir. Ancak çıktı miktarını en üst seviyeye getirmek için yüksek miktarda girdi kullanmak gerekiyorsa, girdiler de artacağından temel hedef olan "Net Gelir Maksimizasyonu "na ulaşmak mümkün olmayabilir.

 

6.2. Tarımsal Üretime İlişkin Dünyadaki Yeni Kavramlar

Dünya'da 2000'li yıllarda, tarımsal üretimi etkileyen kavram değişiklikleri ve tartışmalar yaşanacaktır. Bunların başında "Mülkiyet", "Kaynak Yönetimi", "Optimal Üretim Bölgesi", "Tarım Ürünleri Ticareti" gibi konular gelmekte ve "Globelleşme" kavramının yapı taşlarını oluşturmaktadır. Liberal ekonomi kurallarının geçerli olduğu veya uygulanmaya çalışıldığı ülkelerde tarım alanlarının sahipleri vardır. Bu arazilerin hukuksal anlamdaki "Kişisel Mülkiyet Hakkı" korunmakla beraber, doğal kaynaklardan yararlanma söz konusu olduğundan ve bunların geri kazanılmaz biçimde kötü kullanılması toplumu da ilgilendirdiğinden, "Toplumsal Haklar" kavramı gündeme çok değişik biçimlerde gelmektedir. Nitekim tapulu bir arazinin altındaki toprak. maden, su gibi varlıkların kime ait olduğu üstündeki havanın kime ait olduğu; su kaynağı varsa kime ait olduğu; bunların miras hukukuna dayalı sonsuz mülkiyet hakkı mı, yoksa süreyle sınırlandırılmış kullanım hakkı mı olduğu tarihsel süreçte ve değişik ideoloji ilerde farklı farklı tanımlanmıştır. Dünyadaki endüstrileşme ve bilgi toplumuna dönüşüm süreci paralelinde tarım sektöründe görülen değişimler ülkelere, hatta bir ülke içindeki yörelere göre farklılıklar göstermektedir. Parçalanan cüce işletmeler, dev üretim birimleri, terkedilen araziler, muz cumhuriyetleri gibi farklılaşmalarda tarihsel, coğrafik, ekonomik, kültürel, sosyal faktörler rol oynadığı gibi. sanayileşme modelinin ve hızının da etkisi olmaktadır. Bu bağlamda "Mülkiyet" kavramının tartışılması, 2000'li yıllarda daha da önem kazanacak "Kaynak Yönetimi" kavramını beraberinde getirmektedir.

 

Az gelişmiş ülkelerde "Kaynak Yönetimi" başarılı olmadığı için ekonomik kayıplara ve yenilenemez zararlara yol açılmaktadır. Gelişmemiş ülkelerin, gelişmiş ülkelere benzeme özentisi, medya etkisiyle de pompalanan ve insanlara cazip gelen "Kullan-At-Tüketimi" modelini ön plana çıkarmaktadır. Gelişme sürecinde yatırım mallarına duyulan gereksinme, yeni yaşam biçimi alışkanlıkları ve dar öz kaynaklar, bu ülkeleri borç batağına sürüklemekte, en kolay gelir sağlanabilecek ilk kaynak olarak "Doğa" görülmektedir. Böylece "Sürdürülebilir Tarım"dan çok, orman gibi biyotik; toprak, su gibi abiyotik kaynakların "Ekonomik Gelişme" adına bilinçsizce kullanılması, doğanın geri getirilemez ölçüde sömürülmesine yol açmaktadır. En iyi niyetli planlamalarda bile tarım, diğer sektörlere kaynak aktarmaktadır. Gelişmiş ülkelerin bugünkü doğal kaynak kullanımı da, önerilen "Global Dünya" modeline uymamaktadır. Gelişmiş ülkelerin kendi kaynaklarını, ekonomilerini veya yaşam standartlarını koruyabilmek için az gelişmiş ülkelerin kaynaklarını insafsızca kullanmaları ender görülen bir durum değildir.

 

"Optimal Üretim Bölgesi" kavramı pek çok ülkede "Üretim Planlaması" yaklaşımıyla tartışılmıştır. Bir tarım işletmesinde üretim deseni nasıl saptanıyor ve alan tahsisi nasıl yapılıyorsa, ülke içinde de aynı yaklaşımla karar verilmesi öngörülmektedir. Ne var ki, işletme gerçek veya tüzel bir kişiye ait olduğundan, kendi içinde kapalı bir ekonomisi ve k maksimize edecek bir mekanizması vardır. Dünyayı bir büyük işletme olarak görmek, dünya insanlarının gereksinmesini en uygun iklim ve konum etmenlerine göre üretmek yaklaşımı ise daha da karmaşık bir ütopyadır. Ülkenin karlılığını maksimize edecek planlamalar veya dünya için en uygun görülen çözümler tek işletmeleri memnun etmeyebilir. Makroekonomik tercihler ile mikro ekonomik tercihler birbirine ters düşebilir. Bu çelişkinin giderilebilmesi, başka enstrümanların kullanımını gerektirir. Bu bağlamda gündeme bir başka konu, dünya tarım ürünleri ticaretinde uygulanacak ortak kurallar gelmektedir.

 

Uruguay da yapılan GATT (General Agreement on Taritfs and Trade) toplantısında "Tarım Ürünleri Ticareti Politikası" konusunda alınan kararlar ülkelerin, varsa tarım politikalarını gözden geçirmelerini, yoksa oluşturmalarını zorlamaktadır. Ön görülen takvim uyarınca gümrük vergilerinin, ihracat subvansiyonunun, kota ve fonların kaldırılması, tarımsal üretimin ülke içinde desteklenmesinin yeniden düzenlenmesi gündeme gelmektedir. Bu düzenlemelerle "Tarım Ticareti Politikası", "Pazar ve Fiyat Politikası", "Yatırım Desteği", "Yaşam Standardı Desteği", "Telafi Edici Ödeme", "Toplumun Tarımdan Beklediği Pazarlanamaz Hizmetler İçin Ödeme" gibi kavramlar oluşmaktadır. Tarımda rekabet gücünün, yabancı rakiplerden gümrük duvarları arkasına saklanarak arttırılamayacağı görülmektedir. Sağlıklı bir tarımsal üretim yapısını oluşturabilecek ve sürdürebilecek tutarlı politikalar, "Bilgi Birikimi", "Veri Edinme ve Değerlendirme", "Yöreyle Bütünleşme" özelliklerini ve "Hızlı Karar Verme/Davranma" yeteneğini gerektirmektedir. Vollrath tarafından geliştirilen RRCAT (Relative Revealed Comparative Advantage Trade Index) indeksi gibi pazar payı göstergelerinin belirli bir zaman dilimindeki değişimi, tek tek ürünlerin uluslararası rekabet gücünü gösterebilmektedir. Bütün ülkelerin durumunu yakından izlemeyi gerektiren ve geniş bir veri tabanına dayanan bu tür değerlendirmeler, uluslar arası istatistiklerin ötesinde, dış temsilciliklerimize de bugüne kadar yürüttükleri görevlerden farklı işlevler yüklemektedir. Değişik yapı taşlarından oluşan "Globalleşme" kavramı, globalleşme ve şeffaflıkla elde edilecek veriler değerlendirilebiliyorsa, ülke ekonomisine katkı sağlayacaktır. Bunu beceremeyen az gelişmiş ülkeler, bu kavramlar karşısında ne yapacaklarını bilemeyeceklerdir.

Globalleşme, ulusal çıkarların gözardı edilmesi değildir. Avrupa Birliği dünya tarımı içindeki konumunu sağlamlaştırmak için stratejiler geliştirirken, üye ülkeler kendi içlerinde kıyasıya mücadele etmektedir.

 

 

6.3. Dünyada ve Türkiye'de Tarım Sektörünün Profili

Dünyanın bundan 100 yıl sonrasını tahmin etmek, 100 yıl öncesinden bugünü tahmin etmekten çok daha güçtür. Bilgi edinme ve teknolojik gelişme bir yandan "Büyük" boyutları, öte yandan "Küçük" boyutları çözmede öylesine hızlanmıştır ki, fakir ve bilgisiz kitlelerin ne olacağı, dünya düzeninin nasıl kurulacağı hayal ötesinde kalmaktadır. Açık olan gerçek ise şudur: Önümüzdeki 25 yılda Asya nüfusu 3,6 milyardan yaklaşık 5 milyara çıkacak, 760 milyonluk Afrika 1,3 milyara yükselecek, dünya nüfusu 2000'li yılların ortalarında 10 milyara ulaşacaktır. Bu arada Avrupa nüfusu değişmeyecek, belki de azalacaktır. Bu gelişim yeryüzündeki ekonomik farklılığı, bölgeler arası uçurumu daha da arttırarak, günümüzdeki gayri safi milli hasıla dağılımındaki dengesizliği korkunç boyutlara getirecektir. İkinci dünya savaşının sonlarında 1200 (kcal/kişi/gün) kaloriyle yaşamaya çalışan Avrupa, günümüzde 3500 kalori tüketecek düzeye ulaşmış ve aşırı beslenme semptomları göstermeye başlamışken, gelişmekte olan 90 ülkenin ortalaması 2000-ii yılların başında en oluırılu senaryolara göre bile, 2500 kalorinin altındadır. Yani artan nüfus fakirdir ve kırsalda yaşadığı için tarım sektöründe çalışıyor gibi görünmektedir. Türkiye'de de tarım nüfus oranı yüksektir (%34,4), gayri safi milli hasıladatarınıın payı düşüktür(%14), istihdamdaki payı ise çok yüksek (%45) görünmektedir (Tablo 6.1.). Kişi başına düşen GSMH yıllara göre artmakla beraber, tarım kesimi ortalamanın yarısı kadar bile paya sahip değildir

 

 

Tablo 6.1. Bazı ülkelerde Tarımın Ekonomide Yerini Belirleyen Göstergeler (1998).

  ABD AB TÜRKİYE MEKSİKA
TOPLAM NÜFUS (milyon) 272 374 64 94
TARIM NÜFUSU(Milyon) 6.6 18.5 22 24
TARIM NÜFUSU ORANI(%) 2.4 4.9 34.4 25
GSMH'DA TARIMIN PAYI (%) 1.7 1.9 14 4.6
İSTİHDAMDA TARIMIN PAYI 2.8 5 45 23

 

 

Tablo 6.2. Türkiye'de Gayri Safi Milli Hasıla ve Kişi başına Düşen Milli Gelir

  1980 1990 2000
GSMH(USD) 59.418 152.306 218.073
KİŞİ BAŞINA GSMH(USD) 1.337 2.715 3.339
TARIMDA GSMH(milyonUSD) 15.323 (%25.8) 23.303 (%25.8) 30.530 (%14)
TARIMDA KİŞİ BAŞINA DÜŞEN GSMH (USD) 611 1.007 1.400

 

 

6.4. Başlıca Üretim Girdilerinin Kritiği

Bitki çeşiti ve tohumlk seçiminde yüksek verimin yanısıra min. Girdiye razı olan çeşitlerin bugünkünden daha çok ön plana çıkması gerekmektedir. Çevre kirlenmesi bakımından daha az bitki basin maddesi kullanan, bitki zararlarından ve hastalıklardan etkiyenmeyen yani ilaç istemeyen, doğal kaynakların kısıtlılığı karşısında daha az su gereksinimi olan, daha az enerj girdisi ile üretilebilen; bir başka değişle çıktı/girdi bilançosu gerekj enerji açısından, gerekse parasal olarak elverişli çeşitler önem kazanacaktır.

 

Gübre kullanımında uygulanacak gübre çeşit ve dozları, bunların toprak analizlerine dayanarak önerilmesi üzerinde eskiden beri durulmaktadır. Ancak bu öneriler rasında, esas alınan kalibrasyon denemeleri, ya da dış kaynaklı literatür bilgilerindeki farklılıklar nedeniyle, önemli sapmalar olabildiği de bir gerçektir. Ayrıca gübrenin verim üzerindeki marjinal etkisi nedeniyle, gübre fiyatı/ürün fiyatı arasındaki ilişkiye göre en ekonomik tercihin yapıldığını söylemek de her zaman mümkün değildir. Bu konuda, elbette ki piyasa belirsizliği veya gelişi güzel kararlar paralelindeki dalgalanmalar da olumsuz rol oynarnaktadır. Ancak agronomların, ekonomik değerlendirmeleri de göz önünde tutarak, örneğin dekara 15 kg N verilmesini önermeleri ve gerçekten hesaplanan miktarda gübre kullanılmış olması amaca ulaşıldığını göstermez. Norm ayarında %30'luk bir sapma yapan makina bazı yerlere 10,5 kg/da, bazı yerlere ise 19,5 kg/da gübre atacak demektir. Ortalamanın altında gübre atılan yerlerde 15 kg/da'lık gübre dozunun sağlayacağı yerime ulaşılamadığından, ortalamanın üstünde gübre atılan yerlerde de marjinal etki yüzünden toplam üründe önemli kayıplar olacaktır. Gübre kullanımının optimize edilmesine yönelik çalışmalar, uydulardan yararlanarak coğrafi informasyon sistemleri (GIS) yardımıyla konum saptama ve 12x12 metrelik küçük birim alanlara kadar inerek toprak analizi yapmak (ABde sınır değer 50 mg NO içme suyu olduğundan, topraktaki nitrat azotunun saptanmasına öncelik verilmektedir), uygun gübre vermek, birimlerin ürün verimini saptamak sistematiği içinde bitki besin maddeleri bilançosunu oluşturmak mantığıyla programlanmaktadır . Alternatif gübrelerin "gerçekçi" pazarlananlarını birbirinden ayırt etmek çiftçi için pek kolay değildir. Örneğin son on yıl, yaprak gübresi konusunda karşılaşılan çok olumlu ve çok olumsuz örneklerle doludur.

 

Hastalık ve zararlılara karşı kimyasalların kullanımında gerek çevre etkisi, gerekse ekonomiklik bakımından ilaç seçimi, uygulama zamanı ve dozu kadar, ilaçlama tekniği de önemli rol oynamaktadır. Uygun ilacın, uygun zamanda, uygun konsantrasyonda verilmiş olması amaca ulaşmak için gerekli koşul olmakla beraber, yeterli değildir. Damla çapına bağlı olarak buharlaşma kaybı, rüzgar hızına göre sürüklenme uzaklığı, driftle ilgili termik sürüklenme değerleri ve topraktaki kayıp uygulama tekniğine bağlı çok önemli olaylardır. Buna bağlı olarak damlaların hedef yüzeye ulaşma oranı %15-95 arasında değişebilmektedir. Tüm tarım makinalarının kalite denemeleri çeşitli kuruluşlarda yapıldığı halde, ilaçlama makinalarının önemi nedeniyle, bunlar Ankara'da tek bir merkezde kontrol edilmektedir. Ne var ki, sorun yeni pülverizatörde olmayıp, çiftçi tarafindan yıllardır kullanılan makinalarda, dolayısıyla onun pratikteki davranış ve bilincindedir. Sadece meme plakası delik çapında aşınma ile meydana gelen değişme bile, meme verdisinin %14,5 kadar artışına neden olmaktadır. Uçak ve helikopterle ilaçlamaların hangi koşullarda kaçınılmaz olduğu da ayrı bir tartışma konusudur.

 

Sulama konusunda, çeşitli sulama yöntemlerinin ilk yatırım ve işletme giderleri, zaman ve işgücü gereksinimi, sudan yararlanma derecesi ve sistemin bir bütün olarak etkinliği arasında önemli farklar vardır. Özellikle su ve enerji tasurrufu konusunda, suyun sağlanabilmesindeki süreklilik veya kesiklilik de göz önünde tutulunca tek bir reçete vermek doğru olmamaktadır.Toplam sulama giderleri arasında %400 lere varan farklar doğmaktadır. Enerji kullanımının optimizasyonuna yönelik çalışmalarda ekolojik zorunluluk, karbon içeren fosil enerji taşıyıcılarının yanma prosesleri sonucunda son ürün olarak karbondioksidin açığa çıkmasından ve konsantrasyonunun artmasıyla sera etkisi oluşumundan; ekonomik zorunluluk ise, fosil enerji rezervlerinin er veya geç tükenecek olmasından kaynaklanmaktadır. Bu nedenle gelecekte sadece tarımsal üretimde "girdi" olarak kullanılan enerjinin miktarı ve formu değil, tarımsal üretimden "çıktı" olarak elde edilebilecek ürün, yan ürün ve atıkların enerji değerinin daha titiz gözden geçirilmesi gerekmektedir. Güneş enerjisi, rüzgar enerjisi, düşük enerji konut ve yapıları, özellikle kablonun girmediği yerlerde foto-voltaik, yükselen hava santralı gibi temiz enerji konuları, geçmişteki bazı başarısızlıklara ve verimlerinin düşüklüğüne karşın gündemde gittikçe daha ön plana çıkacaktır. Örneğin Almanya'da güneş kollektörlerirıin yıllık satışı 300.000 m ye ulaşmıştır. Kaliforniya'da solar termik santrallerde elektrik üretimi pazar koşullarını yakalamış ve dünyadaki toplam solar elektriğin yaklaşık yarısı bu bölgede üretilir olmuştur. Rüzgar enerjisinden elektrik üretiminde tesis kapasiteleri 20-25 kilovattan 600-1000 kilovata çıkmış ve maliyetinin - cent'in altına düşmesi beklenmektedir.

 

Tarla tarımındaki en önemli aşamalardan biri olan toprak işleme, tohum yatağı hazırlama ve ekim bakımından uygulanabilecek alternatif yöntemler düşünüldüğünde, alışılagelmiş pullukla sürümden direkt ekime doğru değişen, azalan işleme yoğunlukları gündeme gelmektedir. Bölgemizde elde edilen çok yıllık değerlere göre, bu yöntemler arasında zaman gereksinimi bakımından %750, yakıt tüketimi bakımından %240, güç gereksinmesi bakımından %560 dolaylarında farklar doğmaktadır. Yöntemlerin buğday ve mısır gibi farklı bitkiler üzerindeki etkileri değişik olduğu gibi, aynı yöntemin birkaç yıl arka arkaya uygulanmasının sonuçları da farklı bulunmaktadır. Bu fark sadece verimde değil, bundan çok daha önemlisi toprak direnci, toprak su geçirgenliği, toprak parçalanması, toprak organik madde içeriği, toprak nemi ve otlanma derecesi bakımından da görülmektedir . Tüm girdilerin koşullara ve amaca uygun olarak kullanılmasını sağlayacak "Hassas Tarım" uzaktan algılama sistemleri geliştikçe ve bilgisayar desteği yaygınlaştıkça günlük yaşamımıza daha çok girecektir.

 

6.5. Tarımda Stratejik Araştırma ve Geliştirmeer

Uluslararası rekabet gücü yüksek bir tarımsal üretim için tüm girdilerin ekonomik ve ekolojik olarak gözden geçirilmesi ne kadar önem liyse, dünya iklim bölgelerinden en iyi şekilde yararlanma (Global yaklaşım), daha ucuz (Ekonomik yaklaşım), doğayı daha az yükleyen (Ekolojik yaklaşım) girdiler kullanma ve çıktı/girdi oranını yükseltmeye çalışmak (Girdi etkinliği yaklaşımı) da o kadar önemlidir. Bu yöndeki araştırmalar, bilinen klasik metodlarla sürdürülürken, yepyeni buluşlar ve yaklaşımlar stratejik olarak önem kazanmaktadır.

 

Önümüzdeki yıllarda buluş, deneme, tescil ve ticari kademelerde gündeme gelecek konulardan bazılarına aşağıda kısaca değinilecektir. Bitkilerin güneş enerjisinden yararlanarak fotosentez yoluyla kuru madde üretmeleri çeşit ve tür özelliğidir. Fotosentez mekanizması C3 ve C4 denilen iki ayrı sistemde çalışmaktadır. C4 bitkilerinin fotosentez etkinliği daha fazla olduğundan, örneğin teorik olarak C3 bitkilerinden yılda 33 ton/ha kuru madde elde edilebilirken, C4 bitkilerinden yılda 55 ton/ha çıkabilmektedir. Uygulamada bu değerler şimdilik, sırasıyla 12-30 ton dolayındadır(Miscanthusi sorghum vb.).

 

Petrol eşdeğeri 12000 lt/ha yıl olan bu potansiyel şimdiye kadar yakıtsal biyokütle amaçlı düşünülmüştür. Gen teknolojisi yardımıyla C3 bitkilerinin C4 bitkilerine dönüştürülerek fotosentezin etkinleştirilmesi ve bunun verim/kalite arttırmaya yönlendirilmesi önemli görülmektedir. Apomiksis yoluyla döllenme olmaksızın bitki üretme ilginç bir gelişme olacaktır. Seksüel kombinasyonlarla üretilmiş hibrid tohumlarda bir sonraki nesilde görülen melez açılması nedeniyle her yıl yeni tohum almak gerekmektedir. Apomiktik tohumlarda ise böyle bir sorun kalmayacağından, özellikle üçüncü dünya ülkelerinin fakir çiftçileri için destek sağlayacaktır. Daha az su kullanan kanaatkar bitkiler, herbisit uygulamaya gerek kalmaksızın yabancı otları barındırmayan bitkiler (Allelopathie) gibi ıslah hedefler, stratejik öneme sahiptir.

 

Baklagillerin havanın azotunu fıkse etmeleri mekanizmasına benzer şekilde bakteri aşılama ile havada veya toprakta bitki tarafından kullanılamaz formda bulunan besin elementlerinin yararlı hale dönüştürülmesi devrim yaratacaktır. Gerek ekonomik, gerekse ekolojik bakımdan kritik olan bu konu, örneğin 200 yıl sonra fosfat yataklarının tükenmesi sorununa da çözüm getirecektir. Bitkilere, "Bitki-Bakteri-Çevre Koşulları" çerçevesinde bu tü özellikler kazandırma, endüstride yaygın olarak kullanılan bilgisayar destekli tasarım (CAD) yöntemleri ve gelişen gen teknolojisi yardımıyla gerçekleştirilebilir görünmektedir. Çalışılması daha güç olan hayvanlarda, kopyalama tekniklerinin gazete haberlerine dönüşmüş olması, bitkilerde de neler yapılabileceğininbir göstergesidir. Günümüzdeki en önemli gelişmelerden biri, yukarıda da birkaçına değinildiği gibi, gen teknolojisi'dir. Rastlantıya dayanan mutasyonlar ve bunlardan seleksiyon yoluyla seçilen nitelikli hatlar veya melezleme ile elde edilen ve ancak bir kez kullanılabilen hibrid tohumlar, günümüzde yaygın kullanılan ıslah yöntemleridir. Gen teknolojisi, kalıtsal özelliklerin gen haritalarıyla izlenebildiği, kalıtım mekanizmasına bilinçli müdahale olanağı veren bir gelişme sürecine girmiştir. Gen mühendisliği mesleğinin doğmasına yol açan bu gelişim, günümüzün en çok tartışılan konularından biridir. Nükleer Enerji, Bilgi İşlem gibi dünyayı sarsan konulardan biri olduğundan, sadece ekonomik, sosyal ve ekolojik yönleri ile değil, etik açıdan da gündemdedir. Örneğin Almanya'da halkın %75'i sağlık alanında gen teknolojisinin kullanılmasını doğru bulurken, gıda maddelerinde uygulanmasını ancak % 10 kabul etmektedir. Nitekim 1997 yılında 440 milyar DM'lık dünya ilaç cirosunun 31 milyarı gen tekniği ile üretilmiş olanlardır. Ancak tarım ürünlerinde Avrupa Birliğinin yaklaşımı, A.B.D. ne göre daha ihtiyatlıdır. Özellikle mısır, soya ve pamuk bitkilerindeki uygulama ilginçtir. A.B.D nde 1995'den bu yan mısırda önemli gelişmeler olmuş ve bu gün 11 mısır çeşidi ruhsat almıştır. Piyasaya sürme aşamasına ulaşan 120 hibrid daha bulunmaktadır. A.B.D nin 1998 yılında 33 milyon hektarlık mısırekim alanından 7 milyon hektarı (%21) transgenik mısırdır. A.B.D dışındaki transgenik mısır ekim alanı 1,3 milyon hektar olup, Kanada, Arjantin, İsviçre, Japonya, AB için izin alınmış, Almanya'da ilk kez 1999 da 500 ha Bt-Mısır sözleşmeyle ekilmiştir. A.B.D nde transgenik soya ekimi, mısır ekim alanlarını geçerek 29 milyon hektar soya ekiminin 9,8 milyon hektarına (%34) ulaşmıştır. Şu anda gen modifikasyonu (GM) amaçları 3 noktada toplanmaktadır. Zararlı böceklere dayanıklılık için Bacillus thrungiensis bakterisinden gen transferi (Bt) Gglyphosat toleransını arttrmak (RR-RoundupReady) Glufosilat toleransını artırmak (LL-Libert Link/Basta)

 

Çok büyük yatırımlar ve bilgi birikimleri ile yapılan bu işlemler, ekonomik sonuçları, önceden görülerneyen yan ve birikimli etkileri, teknolojiye hakim kuruluşların oluşturacağı tekeller gibi kritik noktalarıyla tartışılmaya devam edilecek, ancak yaşamımıza daha büyük ölçüde girecek gibi görünmektedir.

x
Bu konu hakkında kafanıza takılan bir şey var mı?

(51843 kodunu soldaki kutucuğa yazın!)

KULLANICI GİRİŞİ

Üye Ol Şifremi Unuttum?

ONLİNE TEST ÇÖZ
reflesh

Tek Bir Çavdar Tohumu, 640 Kilometre Uzunluğunda Kök Verebilir.

Sorhocam.com 2014 yılında Ziraat Mühendisi Arafa KARAÇELEBİ tarafından kurulmuş olup herkesin faydalanabilmesi için ücretsiz olarak hizmet vermektedir.

Bitki hastalıkları, bitki zararlıları, yabancı otlar, şifalı bitkiler, arıcılık, bayilik sınavı notları, bayilik sınavı soruları, online testler, kimyasal analiz yöntemleri, bitki besleme ve gübreleme, tarımsal destekler, peysaj ve süs bitkileri, kimyasal analiz yöntemleri, hijyen eğitimi, pest kontrol yöntemleri

Site Haritası - Rss Beslemesi