• notifications1
  • menü

Bugün : 19 Mart 2024 Salı

YEMEKLİK TANE BAKLAGİLLERİN ÖNEMİ

Günümüzde dünya nüfusunun hızlı artışı, sınırlı üretim kaynakları, eğitim yetersizliği, sosyo kültürel ve ekonomik etmenler, besinlerin dağıtım ve teknolojisindeki yetersizlikler ve çevre koşulları açlığın en önemli nedenlerindendir. Dünyadaki açlığın çözümü, dünya besin kaynaklanın ve özellikle de enerji, protein, vitamin ve mineral yönünden zengin olan besinlerin üretim ve tüketiminin yaygınlaştırılması gerektirmektedir. Bu yönden bakıldığında içeriğinde % 18-35 gibi yüksek oranda protein, vitaminlerce ve bazı mineral maddeler bakımından da zengin olan ve uzun süre bozulmadan saklanabilmelerinin ve nakliyelerinin hayvansal kaynaklı proteinlere göre daha ucuz olması nedeniyle yemeklik tane baklagillere daha fazla önem verilmesi yadsınamaz bir gerçektir.

 

Kişi başına günde tüketilen protein miktarı; ortalama olarak dünya da 70.9 g, Türkiye'de 85.0 g ve gelişmiş ülkelerde 104 g ve gelişmekte olan ülkelerde ise 61 g’dır. Ülkemizde günde kişi başına tüketilen protein miktarı, dünya ve gelişmekte olan ülkelerden daha yüksek iken gelişmiş ülkelerden ise daha düşüktür. Kişi başına günlük protein tüketiminin; dünya ortalaması olarak % 65’i bitkisel, %35’i hayvansal kaynaklı iken Türkiye'de % 80’i bitkisel, % 20’si hayvansal kaynaklıdır. Türkiye’de kişi başına günlük protein tüketimi bitkisel kaynaklı olup, bu oran dünya, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin oranlarına göre daha yüksektir. Ülkemizde tüketilen bitkisel kaynaklı proteinlerin büyük bir çoğunluğu yemeklik tane baklagillerden sağlanmaktadır.

 

Ülkemizde tüketilen protein miktarının büyük bir kısmının bitkisel kaynaklı olmasından dolayı, birim alandan baklagil olmayan bitkilere ve hayvansal ürünlere oranla daha fazla temel amino asit ürettikleri bilinen ve bu özelliklerinden dolayı düşük gelirli insanların protein ihtiyaçlarının karşılanmasında yemeklik tane baklagillerin daha etkin ve ekonomik bir bitki grubu olduğunu bilinen bir gerçektir.

 

Bilindiği gibi yemeklik tane baklagiller sadece insan veya hayvan beslenmesinde değil aynı zamanda havanın serbest azotunu tespit edebilme yeteneklerinin bulunması nedeniyle (6 – 22 kg/da) toprağın fiziksel, kimyasal ve biyolojik özelliklerini iyileştirmede de kullanılmaktadırlar.

 

 

Ülkemiz için tüketim Projeksiyonları ve üretim hedeflerimiz

Elde edilen değerlere göre ülkemizin yaklaşık olarak 2010 yılında 250 000 ton ve 2015 yılında ise 265 000 ton tüketim için fasulye üretimi yapması gerekmektedir. Ekim alanlarımızın çok fazla değişmeyeceği varsayılırsa, bu yıllarda yaklaşık 18 000 ton da tohumluk için üretim yapılması gerekeceği düşünüldüğünde 2010 yılında 268 000 ton ve 2015 yılında ise 283 000 tona çıkmak zorundayız. Bu yıla kadar en yüksek fasulye üretimimizin yaklaşık 195 000 ton olduğu düşünülürse; fasulye ekim a1anlanmızı veya ortalama verimimizi artıramazsak, iç tüketimi karşılamak için dışalım yapmak zorunda olduğumuz bir gerçektir.

 

Nohut bakımından ise ülkemizin 2010 yılında 458 000 ton ve 2015 yılında ise 483 000 ton yalnız tüketim için nohut üretimi yapması gerekmektedir. Fasulyede olduğu gibi ekim alanlarımızın sabit kalacağı varsayılırsa bu yıllarda yaklaşık 65 000 ton da tohumluk için nohut üretimine ihtiyacımız olacağı düşünüldüğünde toplam nohut üretimimizin 2010 yılında 523 0005 ton ve 2015 yılında 548 000 ton’a çıkması zorunludur. Üretimimizin yaklaşık nohut üretimimizin 550 000 ton olduğu, nohut ekim alanı ve veriminin değişmeyeceği varsayılırsa, 2015 yılına kadar yurtiçi tüketimimiz açısından bir tehlike söz konusu olmayacağı ancak, nohut dışsatımımız yok denecek kadar azalacağını rahatlıkla söyleyebilir.

 

Ülkemizin 2010 yılında 515 000 ton ve 2015 yılında ise 542 000 ton tüketim için mercimek üretimi yapması gerekecektir. Diğer bitkilerde olduğu gibi ekim alanlarımız artmayacağından ve bu yıllarda yine yaklaşık 48 000 ton da tohumluk mercimek üretimi yapılması gerektiği düşünüldüğünde toplam mercimek üretimimizin 2010 yılında 563 000 ton ve 2015 yılında ise 600 000 ton’a çıkması gereklidir. Mercimek üretimimizin yaklaşık 622 000 ton olduğu, mercimek ekim alanı ve veriminin değişmeyeceği varsayılırsa 2010 yılından itibaren mercimek yurtiçi tüketimimiz açısından bir tehlike söz konusu olmayacağı gibi, dışsatımımızda azalmaların olacağı yadsınamaz bir gerçektir.

 

Üretim Politikaları

Son yıllarda yemeklik baklagillerin hızla azalmaya başlamış ve 2006 istatistiklerine göre yemeklik tane baklagillerin ekim alanı 1251400 ha, üretimi ise 1606000 ton’dur. Nohut ekim alanı 524367 ha, üretimi 551 746 ve dekara verimi ise 105 kg, mercimek ekim alanı 424170 ha, üretimi 622634 ton ve dekara verimi ise 147 kg, fasulye ekim alanı 129052 ha, üretimi 195970 ton ve dekara verimi ise 152 kg, bakla ekim alanı 10539 ha, üretimi 21316 ton ve dekara verimi ise 202 kg, börülce ekim alanı 2925 ha, üretimi 2937 ton ve dekara verimi ise 100 kg ve bezelye ekim alanı 1566 ha, üretimi 4373 ton ve dekara verimi ise 279 kg’dır.

Yemeklik baklagil üretiminin yüksek olduğu 1985 - 1993 yılları arasında Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) düşük miktarlarda da olsa (nohutta % 5, fasulyede % 0.13, kırmızı mercimekte % 8 ve yeşil mercimekte % 23) alımlar yapmaktaydı. TMO’nin alım yapması, çiftçilerimiz için bir güvence ve yemeklik baklagil fiyatlarının oluşmasında rol almaktaydı. bir etken olmaktaydı.

 

1980’li yılların başında NAD (Nadas Alanlarının Azaltılması) Projesi devreye girmesiyle birlikte, nadas alanlarına ekilmeye başlanmış ve buna bağlı olarak ta özellikle nohut, kırmızı mercimek ve yeşil mercimekte ekim alanlarımız ve üretimimiz artmıştır. Ancak 1990’lı yılların başından itibaren bu bitkilerin ekim alanları hızlı bir şekilde azalmıştır. Buna bağlı olarak ta nohut ve mercimekte önemli bir dışsatımcısı olan ülkemiz son yıllarda bu özelliğini yitirmiştir.

 

Kanada’da 1986 yılında mercimek ekim alanı 131000 ha ve üretimi 171000 ton iken, günümüzde 536000 ha ve üretimi 519 000 ton’dur. Avustralya’da 1987 yıllına kadar mercimek ekim alanı ve üretimi yokken, bugün ekim alanı 130 000 ha ve üretimi ise 207 000 ton’dur. ABD'de 1986 yılında mercimek ekim alanı 65 000 ha, üretimi 81000 ton iken, günümüze kadar çok az dalgalanmalar göstermiş ve bugün 100 000 ha ve üretimi 110 000 ton’dur. Kanada’da 1990 yılların başına kadar nohut ekim alanı ve üretimi yokken, bugün 400 000 ha alana ve üretimi ise 455 000 ton’a çıkmıştır. Avustralya’da 1986 yılında nohut ekim alanı 67 702 ha, üretimi 62 600 ton iken, günümüzde nohut ekim 217 000 ha ve üretimi 199 000 ton’dur.

 

Ülkemizin 1980’lerde mercimek ve nohut dışsatımında önemli konumdayken, mercimek ve tarımı hiç yapılmayan ya da çok az miktarda yapılan Kanada, Avustralya ve ABD’nin günümüzde mercimek ve nohut dışsatımında önemli ülkeler durumuna gelmesi oldukça düşündürücüdür. Bu ülkelerin ekim alanlarını ve üretimlerini önemli miktarda artığı yıllar, TMO’nin baklagil destekleme alımından vazgeçtiği ve buna bağlı olarak nohut ekim alanlarımızın ve üretimimizin azaldığı yıllardır. Bu ülkeler, Türkiye’den kaynaklanan mercimek ve nohut dış ticaretindeki boşluğu hemen doldurmuşlardır.

 

1980’li yıllarda yüksek olan ihracatımız 1990’lardan sonra hızla azalmış ve 2006 yılında ülkemizin yemeklik baklagil ihracatı 248 milyon $ dolar olarak gerçekleşmiştir. Ülkemizde 1997 yılından itibaren önemli miktarlarda bakliyat ithal edilmeye başlanmıştır. 2000 yılında 78 milyon $ olaşmış ve 2006 yılında ise 66 milyon $ olarak gerçekleşmiştir.

 

Son yıllarda tarım (özellikle yemeklik tane baklagiller) üveyevlat muamelesi görmeye ve ihmal edilmeye başlamış ve sanayileşmeye daha fazla önem verilmiştir. Sanayileşmenin önemi yadsınamaz bir gerçek olup, her ülke sanayide muhakkak gelişmek zorundadır. Günümüzde yemeklik baklagil üretiminde ve tarımında önemli ülkeler olan Kanada, Avustralya, ABD, Fransa gibi ülkeler sanayide son derce gelişmiş ülkelerdir. Bu ülkeler sanayide son derce gelişmelerine rağmen hiçbir zaman tarımı ihmal etmemişler, aksine daha da geliştirmişlerdir.

 

Gelecekte yemeklik tane baklagil üretiminde zor duruma düşmemek için bugünden gerekli tedbirler alınmalı ve tarım desteklenmelidir. Dünyada ve özelliklede gelişmiş ülkelerde tarıma önemli destekler verilmektedir. Ülkemizde de tüm dünyada olduğu gibi desteklemelere önem verilmeli ve doğru şekilde destekleme yapılmalıdır.

 

Son yıllarda çiftçilerimize, nakdi olarak ve arazi varlığına göre ''Doğrudan Gelir Desteği" adı altında destek sağlanmaktadır. Oysa tohumluğa, gübreye, kimyasal ilaca vb. girdilere, kalite ve üretilen ürüne destek verilmelidir. Eğer tarımsal üretim için verilen desteğin girdilere, kalite ve üretilen ürüne verildiğinde verimlilik ve kalite artacaktır.

 

 

YEMEKLİK TANE BAKLAGİLLERİN PROBLEMLERİ VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

Yemeklik Tane Baklagillerde Çeşit Islahı ve Yetiştirme Teknikleri

Diğer ürünlerde de olması gerektiği gibi, yemeklik tane baklagillerde de; biyotik (hastalık ve zararlılara vb.) ve abiyotik (kuraklığa, soğuğa, tuzluluğa vb.) stres şartlarına dayanıklı, makinalı hasada uygun, kalitesi ve verimi yüksek, adaptasyonu iyi, yurtiçi ve yurtdışı tüketicilerinin isteğine uygun çeşitlerin geliştirilmesi gereklidir. Geliştirilen bu çeşitlerin tohumluğunun yeteri kadar üretilmesi, çiftçilerimize tanıtılması ve uygun yetiştirme teknikleri uygulanarak üretiminin sağlanması ile birim alan verimi artacak ve verim artışına bağlı olarak da birim maliyeti düşecektir. Düşük maliyetli ürün elde etmemiz de dünya yemeklik tane baklagil ticaretinde, diğer ülkelerle rekabet şansımızı artıracaktır. Yemeklik tane baklagillerin tarımında tohumluk, gübre, kimyasal ilaç kullanımı ve işgücü son derece önemli girdilerdir.

 

Çeşit Islahı

Ülkemizde yetiştirilen yemeklik baklagil cinslerine ait tescilli yada üretim izinli 22 adet fasulye, 23 adet nohut, 21 adet mercimek, 2 adet börülce ve 4 adet bakla çeşidi vardır. Ancak ülkemizde çeşitli ekolojilerine uyum sağlamış, istenen özellikleri taşıyan yeterli çeşit bulunmadığından, eldeki çeşitlerin tohumluklarının üretilip çiftçiye ulaştırılmasında çeşitli sıkıntılar bulunmaktadır. Dağıtılan sertifikalı tohumluklar ise gerekli olan tohumluk miktarının çok altında kalmaktadır. Ayrıca baklagil üreticilerimizin sertifikalı tohumluğu kullanma alışkanlığının yok denecek kadar azdır. Ancak ekolojik koşullar nedeniyle kendi ürününden tohumluğunu sağlayamayan üreticiler veya bilinçli üreticiler sertifikalı tohumluk kullanmaktadırlar. Kaliteli ve yüksek verimli sertifikalı tohumluk kullanılması, hem yüksek verim hem de kaliteli ürün elde etmek için son derece önemlidir. Sertifikalı tohumluk kullanmak üretimde % 20’nin üzerinde verim artışına neden olmasından dolayı yemeklik baklagil üreticilerinin sertifikalı tohumluk konusunda bilgilendirilmesi gereklidir.

 

Ekim Zamanı

Yemeklik baklagil yetiştiriciliği ile ilgili bir çok araştırma ülkemizde yapılmaktadır. Fakat bu araştırma sonuçları üreticilere aktarılamaması veya bu araştırma sonuçları ile belirlenen ekim zamanları üreticiler tarafından dikkate alınmadığında verimde önemli derecede azalmalar görülmektedir. Ülkemizde yemeklik baklagil yetiştiricileri kışlıkları, kışlık ekmekten kaçınmakta, yazlık ekimleri de hastalıklardan korumak için geç yapmaktadırlar. Kışlıkları çeşitleri kışlık ekmemek ve yazlık ekimlerde ise geç kalmak verimde önemli azalmalara neden olmakta ve buna bağlı olarak üretimde azalmalar olmaktadır. Bundan dolayı yemeklik baklagillerin zamanında ekim yapmak son derce önemlidir.

 

Ekim Yöntemi

Ülkemizde yemeklik baklagillerde genellikle serpme ekim yöntemi uygulanmaktadır. Bu yöntemle yapılan ekimde tohumların homojen derinliğe ekilmeleri mümkün değildir. Ayrıca bu ekim yönteminde birim alana gereğinden daha fazla tohumluk kullanılmaktadır ki, buda maliyeti arttırmakta ve bakım işlerinin etkin yapılamamasından dolayı ürün kaybı daha fazla olmaktadır. Bu yönlerden dolayı sıravari ekim yönteminin yaygınlaştırılması ve birim alana ekilecek tohumluk miktarının iyi ayarlanması gereklidir.

 

Gübreleme

Yemeklik baklagiller Rhizobium bakterileri vasıtasıyla havanın serbest azotunu toprağa fikse etme kabiliyetleri vardır. Fikse edilen bu azotun bir kısmını bitki kendi gereksinimi için kullanırken, diğer kısmını ise hasattan sonra toprakta kalarak kendisinden sonra ekilecek bitkinin kullanması için biriktirmektedir. Bu bakterilerle ortak yaşamın olabilmesi için, toprakta, ekilen baklagil cinsine özgü Rhizobium bakterisinin bulunmasına bağlıdır. Eğer, etkili ve o baklagile özgü Rhizobium bakterisi toprakta yok ise aşılama yapılması gereklidir. Bakteri aşılaması ile kullanılması gereken azotlu gübre miktarı azalacağından dolayı maliyetlerde düşecektir. Yurdumuzda yemeklik baklagil yetiştiriciliğinde gübre kullanımını fazla yaygın olmamakla birlikte son zamanlarda kullanımı artmıştır. Buda verimde olumlu artışlara neden olmaktadır.

 

Sulama

Aynı zamanda sulamanın birim alandan kaldırılan ürün miktarını arttırdığı bilinen bir gerçektir. Sulu tarım alanlarında yemeklik baklagil cinslerinin yer almasıyla birlikte üretimleride artacaktır. GAP’ta sulamanın başlamasıyla birlikte mercimek ve nohut ekim alanı kaybına uğramasına rağmen sulamayla birlikte verimlerinde artışlar olmuştur. Son zamanlarda ülkemizde de görülen kuraklığın artmasıyla birlikte yemeklik baklagillerde de kuraklığa ve soğuğa dayanıklı kışında yetiştirilebilecek yeni çeşitlere ihtiyaç vardır.

 

Hastalık ve Zararlılara Dayanıklılık

Nohut antraknozun da (Ascochyta blight) olduğu gibi, yetiştirici hastalıktan kaçma amacıyla ekimi geciktirmektedirler. Bu da verimin önemli derecede azalmasına sebep olmaktadır. Bu amaçla, hastalıklara dayanıklı çeşitlerin geliştirilmesi son derece önemlidir. Ayrıca hastalık ve zararlılarla mücadelede uygulanacak yöntem ve ilaçların zamanında ve etkin biçimde yapılması üretimi olumlu yönde etkileyecektir. Sonuç olarak yemeklik baklagillerde biyotik stres şartlarına (hastalık ve zararlılara) dayanıklı ve yüksek verimli çeşitlerin geliştirilmesi kimyasal ilaçların kullanımını azaltacağından maliyette de azalma olacaktır.

 

Çapalama

Yemeklik baklagillerde önemli bir girdi de işçiliktir. Ülkemizde çapalama (yabancı ot için) ve hasat harman işlemleri genellikle elle yapılmaktadır. Yemeklik baklagil yetiştiriciliğinde gelişmenin ilk aşamalarında yabancı ot kontrolü son derce önemlidir. Sıravari ekim yapılmayan alanlarda, makine ile yabancı ot kontrolü yapılamayacağından elle mücadele zorunlu olmaktadır. Bu da yemeklik baklagillerde maliyeti artırmaktadır.

 

Hasat ve Harman

Yemeklik baklagil tarımında diğer önemli bir sorunda hasat ve harmandır. Hasat ve harman işlemleri de büyük bir çoğunlukla makine ile yapılmadığından elle yolma şeklinde hasat yapılmaktadır. Bununda dolayı bazı cinslerin zamanında hasat edilememesi sonucu tane dökülmesi v.b. sebeplerden dolayı ürün kaybı artmaktadır. Bu kayıpları önlemek için mekanizasyonun sağlanması ile daha az dane kaybı ve üstün kalitede tane ürünü elde edilmesini sağlayacağı gibi maliyeti de düşürecektir.

 

Yemeklik Tane Baklagillerde Depolama ve Standardizasyon

Yemeklik tane baklagilleri yurtiçi ve yurtdışı tüketime sunarken standardizasyona (sınıflandırılması, derecelendirme, ambalajlama ve paketlerne vb.) önem verilmelidir. Standart kalitedeki ürünü düzenli olarak pazara sunamaz ve yeterli tanıtımı yapamazsak, yemeklik baklagil dış satışımızı arttıramayız. Standart olmayan, Buruchus’lu ve paketlenmemiş ürünleriz dış satımlarımızı olumsuz etkilemektedir. Yemeklik baklagillerde kaliteyi düşüren etmenleri en aza indirmek amacıyla tüm yetiştirme tekniklerinin en iyi şekilde uygulanmasının yanında depolama ve standardizasyonuna da önem verilmelidir.

 

BAKLAGİLLERİN GENEL ÖZELLİKLERİ

Günümüzde besinlerimizin tamına yakını ya doğrudan doğruya bitkilerden ya da bitkilerle beslenen hayvanlardan sağlanan ürünlerden oluşmaktadır. Bitkiler aynı zamanda insanların yağ, giyim, ilaç, yakacak vs gibi gereksinimlerini de karşılamaktadır. Lokal ırklar ile birlikte 250.000 kadar olan çiçekli bitki türleri içinden yaklaşık 5000 tanesi beslenme için kullanılmaktadır. Günümüzde 150 kadar bitki türü gereksinimlerimizi karşılama yönünden önemlidir. Dünya piyasalarında ancak 15–20 adet bitki türümün 10 milyon tonun üzerinde üretime ulaştığı görülmektedir.

Kültürünü yaptığımız tarla bitkilerinin yer aldığı kapalı tohumlular (Angiospermae) sınıfında yaklaşık 12.500 cins, 250.000 tür vardır. Kapalı tohumlu bitkiler dicotyledoneae ve monocotyledoneae’lar olmak üzere ikiye ayrılırlar ve bunların yaklaşık 160.000 türü dikotiledon alt sınıfındandır.

 

Monokotilendon ve Dikotiledon Bitkiler Arasındaki Başlıca Farklılıklar

Kültürü yapılan tarla bitkileri kapalı tohumlular (Angiospermae) sınıfında yer almaktadır. Kapalı tohumlu bitkiler sınıfı ise tek çenekliler (monokotiledon) ve çift çenekliler (dikotiledon) olmak üzere iki alt sınıfa ayrılmaktadır.

  1. Tohum: Besin maddelerinin depo edildiği kısım çift çeneklilerde iki parçalı olup kotiledon adı alırken, tek çeneklilerde bu kısım tek parça olup endosperm adını alır.
  2. Fide: Çift çeneklilerde çimlenme sırasında ilk olarak iki adet basit yaprak meydana gelir. Tek çeneklilerde ise bu durum görülmez.
  3. Gövde: Çift çenekli bitkilerde gövde içerisindeki iletken boru demetleri bir daire üzerinde sıralanmış veya iletken boruların hepsi gövde içerisinde bir silindir meydana getirmişlerdir. Tek çeneklilerde ise iletken boru demetleri gövde içerisinde gelişigüzel dağılmıştır. Odun ve soymuk boruları arasında kambiyum yoktur bu nedenle gövdede enine büyüme görülmez.
  4. Yaprak: Çift çeneklilerde yaprak damarı orta damarın dallanması ile ağ şeklinde görünüm alırken, tek çenekliler yaprak damarları ana damar boyunca birbiren paralel olarak uzanmaktadır.
  5. Kök: Çift çeneklilerde kazık, tek çeneklilerde ise saçak kök şeklindedir.
  6. Çiçek: Çift çeneklilerde çanak, taç yaprakları ve çiçeğin diğer kısımları genellikle dörtlü veya beşli iken tek çeneklilerde üçlüdür.

 

BAKLAGİLLER

Baklagiller (Leguminosae) dünyanın en geniş üç familyasından biridir. İçerisinde yaklaşık 700 cins ve 18.000 – 20.000 civarında türü bulunur. Genellikle tek veya çok yıllık ot, çalı ve ağaç formunda bitkileri içerirler. Kutuplar hariç dünyanın hemen her tarafına yayılmış bir familyadır. İnsan yiyeceği ve hayvan yemi olarak kullanılan önemli bir familya olmasının yanı sıra, çok sayıda süs bitkisi olan cinsleri de içerir. Kerestecilik, döşemecilik ve boya sanayi gibi değişik alanlarda kullanılan bitkiler de vardır.

 

Baklagillerin Gen Merkezleri

Vavilov dünyanın bazı yörelerinde bitkilerdeki farklılıkların yoğun olduğunu görmüş ve farklılıkların yoğun olduğu bu alanlara gen merkezi demiştir. Buna göre dünyada 8 gen merkezi ve 3 adet de alt gen merkezi vardır.

Bu gen merkezlerinde görülen ve tarımını yaptığımız yemlik ve yemeklik baklagil cinsleri / türleri şöyledir:

  1. Çin Gen Merkezi: Soya, Fasulye, Börülce
  2. Hindistan Gen Merkezi: Nohut, Phaseolus aconitifolius, Phaseolus mungo, phaseolus aureus, phaseolus calcaratus, Dalichos hiflorus (At börülcesi), Börülce, Çemen
  3. Orta Asya Gen Merkezi: Bezelye, Mercimek, Nohut, Bakla, Mürdümük, Phaseolus aures, Phaseolus mungo
  4. Yakın Doğu (Küçük Asya) Gen Merkezi: Nohut, Mercimek, Bezelye, Lüpen, Yonca, Üçgül, Korunga, Fiğ
  5. Akdeniz Gen Merkezi: Mercimek, Burçak, Mürdümük, Bezelye, Bakla
  6. Güney Meksika – Orta Amerika Gen Merkezi: Fasulye türleri
  7. Güney Amerika Gen Merkezi: Phaseolus lunatus, phaseolus vulgaris

7a. Hint – Malezya

7b. Şili

7c. Brezilya – Paraguay: Phaseolus caracalla

  1. Etyopya Gen Merkezi: Nohut, Mercimek, Bakla, Bezelye, Börülce

 

Baklagillerin Genel Özellikleri

Potansiyel verimleri tahıllardan daha azdır. Baklagiller sıcak bölgelerde yetiştirilmesine rağmen hepsi C3 bitkileridir. Yetiştirilmesi için gerekli olan suyu gelişkin kök sistemleriyle kolay elde edebilmelerine rağmen C3 bitkisi olmaları sıcak bölgelerde C4 bitkileri yanında potansiyel verimlerini düşürür.

Yaprak alan indeksleri yüksek fakat ışık geçirme katsayıları düşürktür. Bu nedenle özellikle dip yapraklar ışıktan az yararlanmakta ve fotosentezleri azalmakta, solunumun artmasıyla asimilantların kaybı söz konusu olmaktadır.

Asimilantların depo organları olan tohumlara taşınması ve depolanması tahıllardakinden daha az etkilidir.

Rhizobiumlar fotosentez ürünlerini temin etmek için çiçek ve meyve ile rekabet halindedir. Çiçek ve meyveler yapraklara daha yakın oldukları için daha avantajlıdırlar. Nodülün fiksasyon kapasitesi, karbonhidrat teminine bağlı olduğundan çiçeklenme devresinden sonra fiksasyon aktivitesi azalır.

Buğdaygillerle kıyaslandığında baklagillerde ıslah yolu ile çeşit geliştirme daha zordur. Çünkü; Baklagiller proteince zengindir. Protenin kalıtımı çok kompleks olup yüksek verimle negatif bir ilişki içerisindedir. Simbiyosiste iki taraf bulunmaktadır, her iki tarafı da geliştirmeye ihtiyaç duyulması problem yaratmaktadır. Baklagillerde özellikle çiçek ve meyve dökümü, dolayısıyla tohum doldurmada bir takım güçlükler olup bunlara birçok faktör etki etmektedir.

Tanelerinde bulunan saponinler, glukositler, antitriptik maddeler, hemiselüloz gibi maddeler hazım problemleri yaratır ancak bunların çoğu suda çözünebilir veya artan sıcaklıkla tahrip olabilir özelliktedirler.

Baklagiller tanelerindeki yüksek protein ve vitaminler nedeniyle iyi bir insan yiyeceğidir. Yalnız taneleri değil, aynı zamanda meyveleri de sebze olarak tüketilmektedir. Konserve olarak, dondurularak, kurutularak veya tanelerinden un elde edilerek de değerlendirilebilirler.

Soya fasulyesi ve yerfıstığı gibi baklagiller yağ bitkisi olarak da kullanılır.

Börülce, bezelye ve yoncanın taze yaprak ve sürgünlerin salatalara katılır.

Taze taneleri doğrudan, kuru taneleri ise bazı işlemlerden sonra çerez olarak tüketilir. Bazı ağaç formunda olan (keçiboynuzu gibi) baklagillerin meyveleri de çerez olarak değerlendirilmektedir.

Baklagiller aynı zamanda yeşil, kuru, silaj olarak birer hayvan yemidirler. Tane ürününden geri kalan sap – samanı da hayvan yemi ya da altlık olarak değerlendirilebilir.

Baklagiller köklerinde oluşan nodüller içerisinde Rhizobium bakterileri ile oluşturdukları ortak yaşam sayesinde havadaki azotu fiske edebilme özelliğine sahiptirler.

Genelde gereksinim duydukları azotun yaklaşık %70’ini bu yolla karşılarlar.

Baklagiller toprak ıslahı açısından önemli bir familyadır. Gerek azot fiksasyonu gerekse yeşil gübre olarak kullanıldıkların toprağa katacakları organik maddeler nedeniyle toprağı zenginleştirici özelliğe sahiptirler. Kazık kökleri ve yüksek KDK (Katyon Değişim Kapasitesi) özellikleri nedeni ile toprağın derinliklerindeki besin maddelerinden de yararlanabilirler.

Çapa bitkisi oluşları nedeniyle kendilerinden sonra gelen bitkiye temiz bir toprak bırakılar. Bu ve diğer özellikleri nedeniyle iyi münavebe bitkisidirler.

Birçok baklagil yeşil alan oluşturulmasında kullanılırken, bir kısmı da süs bitkisi olarak değerlendirilmektedir (Wery ve Grignec, 1983 b)

Baklagiller familyası bitkiler alemindeki en büyük üç familyadan bir olup üç alt familyaya ayrılmaktadır.

 

Azot Döngüsü

Azot, ilkel canlılardan en gelişmiş hayvan ve bitkilere kadar bütün canlı varlıkların dokularını, dolayısıyla bünyelerini teşkil eden hücrenin esas maddesidir. Azot her hücrenin bileşiminde karbon ihtiva eden maddelerle birleşerek proteinler, amidler, vitaminler gibi çeşitli organik bileşikler meydana getirir. Canlı hücrelerin teme yapısını teşkil eden protoplazma azot olmaksızın meydana gelemez. Azot atmosferde gaz halinde olup, atmosferin yaklaşık %79’unu teşkil etmektedir ve bu azottan çok az sayıda bazı mikroorganizmaların dışında canlıların büyük bir kısmı yararlanmamaktadır. Bu yüzden azotun birtakım değişikliklere uğraşıp inorganik forma dönmesi gerekir. Bitkinin doğrudan yararlandığı form nitrat (NO3) ile amonyum (NH4) azotudur. Azot hareketsiz bir element olup diğer elementler ile kimyasal olarak kombinasyonu zordur, ancak bir takım biyolojik ve kimyasal reaksiyonlar sonucu hareket edebilir hale dönüşür. Kimyasal olarak azotun değişimi için yüksek sıcaklık ve basınç gereklidir. Örneğin azot gazından amonyum gübresi üretiminde bir azot molekülüne Hidrojen transferi için 300-6000C sıcaklığa ve 20-80 atm basınca ihtiyaç vardır. Bunun yanı sıra havadaki elektrik boşalmaları da azotun değişimine neden olabilir.

 

Ekosistemlerin besin halkası içerisinde bitkiler kökleri ile topraktan aldıkları yarayışlı azotun büyük bir bölümünü, hayvanlar ve insan tarafından yenen ve onların beslenmelerinde kullanılan protein, nükleikasit, vitamin gibi organik moleküllere çevirirler. Bitkilerin bünyesine geçen azotun çok az bir bölümü azot gazı ya da azotoksit halinde atmosfere yenilerek hayvan bünyesine geçerken, diğer bölümü de bitkilerin yaşamları sona erdiğinde toprağa organik madde olarak bırakılır. Hayvan bünyesindeki organik azotun büyük bir bölümü, onların dışkıları ve ölümleri yolu ile toprağa geçmektedir. Bunlar topraktaki mikroorganizmalar tarafından sıcaklık ve nem gibi diğer faktörler uygun durumda ise kısa sürede parçalanarak aminlere ve organik kalıntılardan serbest hale geçen aminler de amonyak formuna geçerler. Bunlar da nitrifikasyon sonucu nitratlara dönüşürü, suda eriyen nitratlar bitki kökleri tarafından alınabilir hale gelir. Geri kalan nitrat şeklinde suda çok kolay eriyerek hızla toprağın alt katlarına sızan su ile iner ve çoğu kez taban suyuna, denizlere taşınarak deniz diplerinde tortullar içinde birikir (Eser, 1986)

 

Atmosferik Olaylar

N atmosferden biyosfere azot bileşikleri şeklinde yağmur suyunda çözünmüş olarak da geçer. Yağmur suyunda muhtelif azotlu bileşikler bulunmaktadır. Bunların bir kısmı atmosferde süspanse halde bulunan toz zerreleri ve koloidal organik artıklardaki organik azottur. Erikson (1952) yağmur suyunda kuzey yarım kürede 0.78 mg/l NH4 ve 0.21 mg/l NO3 olduğunu tespit etmiştir. Yağmur suyundaki nitrat, fırtınalı ortamlardaki elektrik deşarjları, şimşekler ve yıldırımlar sonucu oluşmaktadır. Hutchinson’a göre bu şekilde kazanılan azot 1.3-3.2 kg/ha/yıl kadardır. NH4 ve NO3 atmosferde yağıştan önce var olup yağış devam ettiği sürece seyrelmektedir. Yağışta ya da havada NH4’un en fazla olduğu dönem organik maddenin ayrışmasının en yüksek olduğu, yıllık sıcaklık değişimlerinin belirgin olduğu dönemdir (Haktanır, 1986).

 

Biyolojik Azot Fiksasyonu

Azot Fikssyon Mekanizması

Elementel haldeki azottan bitkiler doğrudan yararlanamamaktadır. Belli aşamalardan geçtikten sonra azot bitkiler için yarayışlı formlara dönüşmektedir. Temelde bitkinin en fazla yararlandığı form ise NO3 (nitrat) ile NH4 (amonyum) azotudur. Nitratın amonyağa indirgenmesi iki aşamada gerçekleşir. Birinci aşamada nitrat, nitrite; ikinci aşamada ise nitrit amonyağa indirgenir. Bu olay bazı enzimlerin yarımıyla gerçekleşir ve birinci aşama hücrenin sitoplazmasında meydana gelir. Olay şöyle formüle edilebilir:

1. Aşama

Bu aşamada yalnızca nitratın varlığında sentezlenen nitrat redüktaz enzimi görev yapar.

2.Aşama

Bu aşamada nitrit redüktaz enzimi görev alır ve tepkime hücre kloroplastlarında gerçekleşir.

 

Nitrat indirgenmesi genellikle yeşil bitki dokularında ve ışık altında gerçekleşir. Işık olmazsa ortamda yeterli nitrat olsa dahi indirgenme gerçekleşmez ve bitkide nitrat birikimi olur. Mo noksanlığında hem bitkide nitrat birikir, hem de aminoasit sentezi için yeterli amonyak oluşamayacağı için bitkide organik azot bileşikleri konsantrasyonu düşmektedir (Aydemir, 1985).

 

Azot fiksasyon sisteminin çalışmasındaki mekanizmanın tüm azot bağlayıcı mikroorganizmalar için aynı olduğu kabul edilmektedir. Bu sistemde merkezde nitrogenaz enzimi yer alır. Bu enzim iki protein kompleksinden oluşmuştur. Bunlardan biri 9:1 oranında Fe ve Mo atomları içerir ve azotu birleştirme görevini üstlenirken, diğer kompleks bir adet Fe atomu içerir ve N2’un NH4’a indirgenmesi için gerekli elektronları sağlar. Azotun amonyağa indirgenmesi, elektronları ve ATP’yi gerektirir her iki gereksinme de bakteroidce sağlanır. Rhizobiumlarda nitrogenaz bakteroidlerde bulunur, bakteroid de baklagilin kök hücrelerine ait kabuk paranşimasındadır. Bakteroid bir membran vasıtası ile konukçu hücrenin stoplazmasından ayrılmıştır. Bununla beraber bakteroid ve kök hücresi yoğun bir madde alış verişi içinde bulunurlar.

 

Azot indirgenmesi çok hızlı cereyan etmekte olup üç aşamada incelenir. Ve her aşamada 2 elektron kullanılır. Gerçek indirgenme yeri Fe-Mo protein kompleksidir. Bir molekül azot Fe-Mo protein kompleksince absorbe edilir ve Mo bölgesinde indirgenir. İndirgeyici elektronlar Fe protein kompleksince sağlanır. Fe protein kompleksi bu elektronları ferrodoksin veya NADPH’dan alır.

 

Asimbiyotik Biyolojik Azot Fiksasyonu

Havada bol miktarda bulunan azot, bakteriler tarafından hücrelerini oluşturmak üzere alınır ve organik bileşikler şeklinde tespit edilir. Daha sonra bakterilerin hücre artıklarının yarışması ile bünyelerinde bulunan azotlu organik bileşikler yüksek bitkilerin faydalanabileceği şekillere dönerler. Bu olayı gerçekleştiren bakteriler oksijen isteklerine göre iki gruba ayrılır:

 

Aerobik Bakteriler

Azotobakter grubu: Mutlak aerobik olan bakterilerdir. 10-400C arasındaki sıcaklık derecelerinde yaşarlar. 30-350C sıcaklıklarda optimum gelişim gösterirler. Enerji kaynağı olarak yağ asitleri, osiatistelr, alkoller, mono, di ve polisakkaritler gibi organik bileşikler kullanırlar. Topraktaki miktarları oldukça fazla olup pH’sı 6’dan az olan topraklarda fazla gelişmez. Çubuk yada spiral şekilde olurlar ve hareketlidirler, hücreleri gram negatif (-)’dir. Bazı durumlarda ortak yaşam kurdukları da bilinmektedir.

Azotobacter crocucam: Alkali (pH 6 civarında iyi gelişir) topraklan severler. Sayılan i gr toprakta 100 bin kadardır. Her yıl bir dekar toprağa ortalama 2-3 kg azot bağlarlar.

Azotobacter agillis: Durgun su ve göllerde çok sayıda bulunur Özellikle çeltik tanmı için önemlidir.

Azotobacter beijernickia: Toprak asilliğine (pH 3' e kadar) dayanıklılık gösterirler. Tropik bölgelerde fazla bolunun Kök bölgesinde salgılanan maddeleri karbon kaynağı olarak kullanırlar. Yüksek bitkilerin gövde ve yapraklarında da yaşarlar.

 

Anaeorobik Bakteriler

Oksijensiz ortamda yaşayan bakterilerden en önemlisi Clostrodium’dur. 1 gr toprakta 10 bin-1 milyon adet bulunabilir. Serbest yaşamalarına rağmen dekara 0.5-3 kg azot bağlarlar. Besin olarak humusu, pektini ve selülozlu bileşikleri kullanırlar. pH 5-9 arasında yaşarlar. Obligat anaerobturlar. Bu yüzden toprak alt katmanlarında yaşarlar. Gram negatif bakteriler olup, 250C de gelişirler. Bunların fotosentetik olanları da vardır. Bu gruptakiler içerdikleri renk pigmentlerine göre gruplara ayrılır. Ayrıca topraktaki toksik maddeleri absorbe ettikleri için yararlı olup toprak verimliliğinde önemli rol oynarlar. Karbon kaynağı olarak karbondioksit kullanırlar. Doğal koşullarda bağımsız yaşamlı azot fikse eden bakteriler çoğunlukla selüloz ve nişastayı ayrıştırma yeteneğine sahip olup mikroorganizmalarla işbirliği içindedirler. Bu da serbest yaşayan azot fikse edici mikroorganizmaların havasız koşullar altında daha yüksek hız ve miktarda azot bağlanmasının başka bir nedenidir.

Bunların dışında bazı bitkilerde serbest olarak azot bağlayabilirler. Bunlardan algler (mavi, mavi-yesil) klorofil, karotin, ksentofil, fikibin ve fikosiyalin pigmentleri içeririler. Algler kendi vücutlarına bağladıkları azotun bir kısmını dışarı verirler. Bunlar özellikle çeltik ekili alanlarda hektara 1-6 kg azot bağlar.

 

Mavi-yeşil algler: Bu organizmalar mavi-yeşil algler olarak tanınan Cynophyta' dir. Yeşil algler azot fikse etmez. Mavi-yeşil alglerden Nostoc ve Anabaena' nin azot bağladığı 1928 yılında Drewes tarafından saptanmıştır. Uygun ışık, su ve besin maddesi varlığında mavi-yeşil algler azot tespit ederek bünyelerine azot depolarlar. Ölümlerinden sonra hücresel dekompozisyon sonucu ortam azot bakımından zenginleşmekte ve bitkiler bu azottan faydalanabilmektedir. Yapılan çalışmalarda bu yolla fikse edilen azotun hektara birkaç kilogram lie 80 kg N arasında değiştiği ve ortalama hektara 27 kg N civarında olduğu belirtilmiştir (Golden ve ark. 1991). Ilıman ve tropikal bölgelerde yapılan uzun süreli denemelerde ek bir azot gübrelemesinin yapılmadığı çeltik tarlalarında bu organizmaların yaklaşık olarak hektara 50 kg N fikse edebildiği ifade edilmektedir (Sing ve Sing, 1987). Bunun yanı sıra tarımsal açıdan bu organizmaların bir diğer katkısı da foto sentetik yaşam sonucu ortaya çıkardıkları oksijenden su altındaki bitki köklerinin yararlanmalarıdır. Bunların özellikle çeltik tarlarında önemJi ekonomik rolleri vardır. Çeşitli araştırıcılar 6 hafta içinde dekara 1.5-5 kg N bağladıklarını saptamışlardır. Çeltik suyunun hareketliliğinden dolayı ortaya çıkan mikro aerobik şartların bir sonucu olarak serbest fiksasyon yapan organizmalar yüksek miktarda N fikse ederler. Ayrıca arid bölgelerde ve çöl bölgelerinde gelişen alg türleri de mevcuttur. Tchan ve Beadle, arid bölgelerde mavi yeşil algler tarafından yılda dekara 0.3 kg N fikse edildiğini saptamışlardır. Stewart (1977), sahil bölgelerinde mavi-yeşil alglerin azot fiksasyonunun kış ortasında pek az veya hiç olmadığını, bahara doğru bir dekar alana bir ay süre icerisinde 0.8 kg olduğunu saptamıştır.

Anaerobik olarak azot bağlama yeteneğinde olan diğer heteretrof bakteriler Pseudomomas, Basilliis,K.tebsiella,. Mycobacterium ve muhtemelen Spirillum' dur.

 

Simbiyotik azot fiksasyonu yapan bakteriler, serbest azot fiksasyonu yapanlara nazaran şu nedenlerle daha etkilidirler:

  1. Nodüller, fotosentez ürünlerinden yararlanmak için dahili yapıya sahiptir.
  2. Nodül sistemi, Rhizobiumları diğer mikroorganizmaların rekabetinden korur.
  3. Leghemoglobin oksijenin serbest difüzyonu için bir engel teşkil eder ve bundan dolayı  nitrogenase enzimi oksijenin zararlı tesirinden korur.
  4. Nodüller, fiksasyon ürünlerini konukçunun ceşitli kısımlarına nakletmek için etkili bir sisteme sahiptir.

 

 

Asimbiyotik Azot Fiksasyonuna Etki Eden Faktörler

-Organik maddenin varlığı

-Ca, P, K, Fe, S gibi elementlerin varlığı: Ca ortamın pH’sını yükselttiği için çok önemlidir. P metabolizmada enerji aktarımında görev alır, fotosentez yapan canlılarda fotosentez ürünlerinin taşınmasında rol oynar. K enzim aktivasyonunda enzimlerin bileşiminde yer alır.

-Enzimlerin yapısına giren Molibdenin varlığı

-Enerji kaynağı olan mannitol, sükroz vs. varlığı

-Toprak pH' sı ve sıcaklığı

-Fotosentetik olarak yaşayanlar için ışığın varlığı

- Karbonu enerji kaynağı olarak kullanabilmeleri için C/N oranın düşük olması gerekmektedir.

 

 

SİMBİYOTİK AZOT FIKSASYONU

Simbiyotik yaşamda iki taraf vardır ve bunların karşılıklı olarak birbirlerine bir şey alıp vermesi söz konusudur. En önemli simbiyotik yaşam Rhizobium bakterileri ile baklagil bitkileri arasındakidir. Bunun dışında özellikle çeltik alanlarında bir baklagil olan Sesbania yılda bir hektara 5 kg N fikse ederken; Azolla- Anebaena işbirliği ile bu miktar 100-200 kg' a kadar çıkmaktadır. Azolla bir eğrelti olup çeltik alanlarında yeşil gübre olarak yetiştirilmektedir. Anebaena ise azollanın kökJeri arasındaki hava boşluklarında yaşayan bir algdir. Kutup ekosisteminde liken-Cyanobacteria işbirliği ile N fikse edilmektedir. Aynca Nostoc algi, kızıl ağaç gibi nodüllü ağaçlarla simbiyotik olarak azot fikse etmektedir.

 

Simbiyotik taraflar:

 

a) Baklagiller

Legummoseae (Baklagiller) familyası içinde 700-800 cins ve 18000-20000 civarında tür mevcut olup, kutuplar hariç dünyanın hemen her tarafında bu bitkilere rastlanır. Bu familya Dicotylodoneae (Çift Çenekliler) alt sınıfına girmektedir. Otsu bitkilerden çok yıllık ağaç formunda bitkiJeri içine alır. Familya 3 alt familyaya ayrılır ve bunlardan Papilionoideae ve Mimosoideae alt familyasına giren bitkilerin %90’ı Cesalpinoideae alt familyasındaki bitkilerin ise sadece %30’u azot fikse edebilme özelliğindedir. Papilionoidea alt familyasındaki bitkilerin çoğu Phaseoleae ve Vicieae oymağı içerisinde yer alır ve bu oymakların azot fiksasyon mekanizmalarında bazı farklılıklar vardır.

 

b) Rhizobium Bakterisi

Bu bakteriler tek hücreli olup, büyüklükleri tipine, yaşlarına ve yetiştikleri ortama göre değişmekle birlikte 0.5-0.9 mikron eninde ve 1.2-3 mikron boyundadırlar. Şekilleri X, Y, çomak, çubuk şeklindedir. Rhizobiaceae familyasından olan bu bakteriler gram negatiftir. Agrobacterium ile akraba olup DNA' ları arasında % 39-52 gibi çok yüksek oranda eşleşme değeri gösterirler. % 5 oksijen bulunan ortamda (toprakta) yaşayabilirler. Ancak verimli topraklarda hem sayıca fazla hem de daha aktiftirler. Toprakta yaşayan bakterilerin bünyelerindeki azot miktarı % 4-5 kadardır. Azot bakterileri bir rniktar di ve mono sakkarit sentezleyebilseler de karbon bakımından hetetrofturlar. Yani CO2 asimilasyonu yapamazlar. Kendileri için gerekli olan karbonhidratları konukçu bitkiden alırlar. Daha çok şekerin değişik formlarını kullanırlar. Çoğalmada azot kaynağı olarak NO3 ve NH4 kullanabilirler. Konukçu bu bitki ile ortak yaşamaları halinde azot bakımından ototrofturlar.

 

Bu bakterilerin biri toprakta diğeri de bitkjdeki nodülde olmak üzere iki hayat devresi söz konusudur. Hareketsiz fakat aktif devre nodül içerisinde geçer.

Thoranton ve Ganguile' ye göre azot bakterilerinin gelişmeleri genel olarak birbirinden farklı 6 safhadan oluşur.

 

Coccoid denilen ilk safhada bakterilerin şekli yuvarlak ve küçüktür. İkinci safha flegalla (kamçı) öncesi olup, bakterilerin şekilleri yuvarlak fakat büyüktür. Üçüncü safhada hücreler yuvarlak ve her birinde birer adet kamçı bulunur. Dördüncü safhada çubuk şeklini alırlar. Birden fazla kamçıları olduğu için hareketlidirler. Beşinci safdaha kamçılarını kaybederek hareketsiz hale gelerek altıncı ve son safhada çubuk şekillireni kaybederek türlerine has şekil alırlar. Hücre içerisinde kofullların oluştuğu bu safhaya boşluklu bakteroid safhası denir. Bakteriler kamçılı dönemlerinde toprak içinde yaşar ve hareket organları ile geçerken. Çubuk formu iş formu olarak bilinir ve nodül içerisinde azot tespit edilir.

 

Herhangi bir baklagil bitkisinin nodülünden izole edilen bir Rhizobia türünün, izole edildiği baklagil bitkisinden başka varyetelerde de nodül oluşturma yeteneğine çapraz aşılama (cross inoculation) denir. Bugün yaklaşık 22 çapraz inokulasyon grubu bilinmektedir. Bazı baklagil bitkileri için tanımlanan kros inokulasyon grupları Çizelge 7’de verilmiştir. Rhizobium türlerinin seçimi ve baklagillerin çapraz inokulasyon gruplaması Rhizobium ırklarının oluşturduğu nodüllerin konukçunun büyümesine yarar sağlamadığını göstermiştir. Bu etkisiz nodüller parazitik olarak bile sayılabilir. Çünkü bitki bu bakterilerden herhangi bir azot olmaksızın bakterilerin büyümesi için enerji sağlamaktadır. Bir çok baklagil yalnızca tek Rhizobium ırklarıyla da nodül oluşturabilirken, büyüme ve azot tespiti sadece özel ırklar olduğu zaman artmaktadır.

 

Rhizobiumlar generasyon sürelerine gore ikiye ayrılırlar:

  1. Hızlı Büyüyenler: Generasyon süresi 2-4 saat olup, 3-4 günde 2-4 mm çapında koloniler oluştururlar.
  2. Yavaş Büyüyenler: Generasyon süresi 6-8 saat olup, 7-10 günde 1 mm çapında koloni oluştururlar.

Phaseolus vulgaris ve Phaseolus coccineus hızlı büyüyen Rhizobium phaseoli ile nodül oluşturur. Phaseolus coccineus soğuğa en toleranslı, Phaseolus vulgaris kısmen toleranslı, Phaseolus lunatus ise hassas türdür ve cowpea tipindeki yavaş büyüyen bakteri ile nodül oluşturur. Bu özellikler arasında ilişki olduğu düşünülmektedir.

 

Simbiyotik Azot Fiksasyonunun Devreleri: Rhizobium bakterilerinin bir baklagil bitkisinin köklerinde nodül oluşturması ve fiksasyona başlaması üç safha halinde incelenebiliri. Bunlar sırası ile;

  1. Bulaşma devresi
  2. Yayılama devresi
  3. Ortak yaşam devresi

 

Bulaşma Devresi: Baklagil fidesi ve bakteri hücrelerinin birbirini tanıma mekanizması tam olarak anlaşılamamıştır. Mevcut bilgilere göre; azot bakterisi bulunan bir toprağa bir baklagil bitkisi ekildiğinde, bitkinin köklerini oluşturduktan sonra, köklerden tryptophan yapısındaki maddeler (flavon, flavonon, isoflavon vb.) salgılanır. Bu salgılar her bitki türü için faklıdır ve her biri (örneğin bezelyede eriodictylin, soyada isoflavon, yoncada luteolin) farklı bir Rhizobium türünün nodulasyon genlerinin (nod) teşvikini sağlar. Bu uyarıcı etki sayesinde simbiyotik yaşama özel bakteri genleri katılır ki bunlar;

-genel nodulasyon genleri,

-konukçu genleri,

-polisakkarit üretimini sağlayan genler,

-köklerde deformasyona neden olan küçük, ısı dengeli bileşiklerinin üretimine neden olan nod ABC genleri.

 

Köklerden salgılanan maddeler toprakta mevcut bakterileri cezp eder ve bakteri köke yaklaşır. Muhtemelen konukçu ile bakteri arasında ilk özel reaksiyon, bakteri tarafından yapışkan ekstrasellülar bir polisakkarit salgılanması nedeniyle olur. Bu salgı bitki kökleri tarafından poligalakturonoz sentezini ve salgılanmasını teşvik eder ve tryptophan indolasetikasite (IAA) çevrilir. Poligalakturonoz ve IAA genç kök kılcallarının hücre duvarının esnekliğini etkilemekte yara oluşturmakta, böylelikle Rhizobium türlerinin köke irmesine yardımcı olduğu bilinmektedir. Konukçu duvarından içeri giriş, son derece lokalize olmuş duvar komponentlerinin sindirilmesi ile olur ve yeni duvar materyalinin salgıları etrafında bakteri istilası gerçekleşir. Bu şekilde bakterilerin açılan yaralardan köke girişine enfeksiyon denmekte ve enfeksiyon kök kılcallarının yanı sıra kök epidermisi yoluyla da olabilmektedir. Bu sırada bitki tarafından sentezlenen selüloz bir duvarla çevrili dallanmış tüp şeklindeki infeksiyon şeridi veya ipliği adı verilen bir kanal oluşturur.

 

Yayılma Devresi: Rhizobiumlar infeksiyon şeridi içerisinde çoğalır. İnfeksiyon şeridi kortekste tetraploid bir hücreye ulaşır. Bu hücre ile birlikte komşu hücreler hızlı bir bölünmeye teşvik edilirler ve böylece bu hücre kütlesi genç nodüllü oluşturacak biçimde değişmeye uğrayarak şekillenir. Bölünme işlemi bitki oymaklarında farklılık gösterir. Vicieae oymağında Phaseoleae oymağına nazaran çok daha düzenlidir, bölünme sırasında meristem ve farklılaşma bölgeleri seçilebilir. Bu bölünme periyodu sonunda hızlı hücre büyümesini takiben birçok nadir olarak protein üretilir. Bunlardan en önemlileri leghemoglobin ve nitrogenaz’dır. Nitrogenaz enziminin kodlanmasından sorumlu en az 10 gen vardır. Enzimin azotun indirgenmesi işlemine hazır olabilmesi için 20’den fazla genin kalıtımı söz konusudur. Bunların büykü bir kısmı regülatör gen konumundadır. Nodülün içi tamamen infeksiyon iplikçiği ile sarıldığında, iplikçik yarılır ve Rhizobiumlar hücre sitoplâzmasına dağılırlar. Bakteriler aktif formları olan bakteroid şeklini alırlar.

 

Ortak Yaşam : Nodül içerisinde bakteroidler vardır ve bunlar azot tespiti bakımından aktiftirler. Azot tespitine ait teorilere göre N2 glutamik asit olan keto-bikarboksilik taşkil etmek üzere amonyağa çevrilecektir. Bu esnada nitrogenaz enzimi mutlak gerekli olup, absorbe olan azotun indirgenmesine yardım eder. Azot fiksasyonu için gerekli diğer enzim leghemoglobindir. Leghemoglobin görevi ise:

  • Azot fiksasyonu için gerekli olan O2’i belli bir basınçta tutmak,
  • Azot fiksasyonu için gerekli olan O2’in tesirli olarak hücrelere difüzyonunu sağlamak,
  • Solunum aktivitesini hızlandırarak fazla azot tespiti sağlamaktır.

 

Nodülde gaz değişimi için gerekli diğer bi kısım intersellular boşluk sistemidir. Bununla ilgili farklı görüşler olsa da ortak olan, infeksiyon bölgesi içinde ve nodül korteksinde devamlı bir hava sahası olduğudur. Fakat bu bazen orta ve dış kortekste meydana gelebilir. Toprak atmosferi ile nodül içerisindeki gazların değişimi, gazların tüm nodül yüzeyi üzerinden intersellular boşulkalra doğru dağılması ile gerçekleşir. Atmosferik azotun (N2) indirgenmesi aşağıdaki şekilde gerçekleşir.

 

Bu indirgenme sırasında elektronlara ve ATP’ye gerek duyulur. Her iki gereksinim de bakteroidce sağlanır. 1 mg N2 fikse edebilmek için %5.2 mg karbon kullanılır. Kazanılan inorganik azot ksilem vasıtasıyla vegetatif ve generatif organların gelişiminde kullanılır. Parçalanan azot ürünleri makro moleküller (protein, DNA, RNA) ve diğer metabolitlerin (nükleik asit vs.) sentezi için gerekli olan aminoasitlerin bileşimini oluştururlar. Yaprak gelişimi için kullanılan azot öncelikli olarak ksilemden, tohum gelişiminde kullanılan ise floemden taşınarak sağlanır. Nodül fiksasyondan sonra ihtiyaç duyduğu azotun tamamını fikse azottan sağlar. Bitki ve kökle ise 1/2 yada 1/3’ünü bu yoldan sağlar. Kullanılmayan azot ksilem akıntısına geri döner.

 

Azotlu gübrelerin alınımı ile fiksasyon azotunun alınımı eşik değildir. Topraktaki nitrat alınımı ve asimilasyonu bitki yetişme döneminin başında en üst noktada olup bakla doldurma öncesinde azalmaktadır. Nitrojen fiksasyonu ise bakla doldurmada en üst düzeye ulaşmaktadır. Bu nedenle bitki, fiksasyonla sağlanan azottan daha uzun süre yararlanabilmektedir. Çeşitli kaynaklara göre değişmekle birlikte Rhizobium-baklagil ortak yaşamı sayesinde fikse edilen azot miktarı Çizelge 9’da verilmiştir.

 

Nodül Yapısı ve Özellikleri

Nodüller yapı itibarı ile kök hücrelerinden bazı faklılıklar gösterirler. Baklagil bitkisinin kökleri üzerinde bulunan bir nodül başlıca beş kısımdan ibarettir

  1. Meristem: Rhizobiumlar ile bulaşık olmayan, nodülün büyümesini ve şekillenmesini sağlayan kısımdır.
  2. İnfeksiyon İpliği Bölgesi: Hücreleri aktif olarak çoğaldığı ve Rhizobiumlar ile bulaşık olduğu fakat fiksasyonun gerçekleşmediği bölgedir.
  3. İnfeksiyon Bölgesi: Konukçu bitki hücrelerinin Rhizobiumlarla dolu olduğu yerdir. Bakteriler bakteroid şeklinde olup nitrogenaz enzimi ihtiva eder. Bu enzim leghemoglobin ihtiva eden açık kırmızı rekli elektronların taşınmasında mutlak gerekli olan Fe ve Mo’i yapısında bulundurur.
  4. Deformasyon Bölgesi: Rengi hafif kırmızı ve kahverengidir. Konukçu bitki hücreleri burada dejenere olmuştur. Burada fiksasyon yapılmamaktadır.
  5. Vasküler (iletim) Sistemi: İletim damarlarından meydana gelmiştir. İletim sisteminin nodülden yaprağa, yapraktan nodüle su, hava, azot ve karbonhidratların iletimini sağlamaktadır.

 

Nodüllerin kökten farklılıkları aşağıdaki şekilde sıralanabilir:

  1. Bitki kökleri embriyonun radikula kısmından meydana geldiği halde nodüller kök üzerinde bakteri enfeksiyonu sonucu oluşurlar.
  2. Nodüller kortex tabakası içerisinde bakteroid sahasına sahip olduğu halde kökte aynı bölge yoktur.
  3. Bitki köklerinde orta silindir denen kısım bulunduğu halde nodülde bu kısım bulunmamaktadır.
  4. Bitkide bulunan, kök ucunu topraktaki fiziksel faktörlere koruyan kök başçığı (kaliptra) nodüllerde görülmemektedir.

 

Nodüller şekil, boyut, renk, tekstür ve bulundukları yer bakımından oldukça büyük farklılıklar gösterirler. Etkili nodüllerin şekil ve yerleri büyük bir oranda konukçu bitki tarafından belirlenir. Baklagil köklerindeki nodüllerin dağılımı, rengi ve boyu Rhizobium-baklagil ortaklığının azot toplama etkinliğini yansıtır. Çıplak gözle görülebilen nodüller kontrollü şartlarda yetiştirilen fidelerde genellikle 10-14 günde gelişir. Nodül oluşumu için gerekli olan süre baklagil ve tohumun büyüklüğüne bağlı olarak da değişir. Tarla şartlarında nodül 21-28 günde açıkça görülür. Toprakta fazla azot varsa veya fazla azotlu gübreleme yapıyorsa nodül gelişimi gecikir.

 

Etkili nodüller genellikle büyük, ana ve yan kökler üzerinde küme halindedir. Etkisiz nodüller ise küçük, çok sayıda ve genellikle kök sisteminin her yerine dağılmış halde bulunur. Rhizobiumun tesirliliği erken çiçeklenme döneminde konukçu baklagilin nodüllerinin kesilmesi ile görülecek nodül iç rengi ile belirlenir. Etkili nodüllerin içi kırmızımsı, pembe renge sahiptir. Nodüle kırmızı rengi nitrogenaz enziminin aktivitesi için gerekli oksijeni sağlayan leghemoglobin vermektedir. Çayır fasulyesi (Strophostyles helvola), börülce (Vigna ungiuiculata) ve Sümbül fasulyesinde (Dolichos lablab) etkili nodüllerin iç rengi bazen siyahtır. Bu nodüller genellikle leghemoglobin yanı sıra melanin de içerir ki melanin siyah renge neden olur. Etkili nodüllerde kırmızı hemoglobin yaşlanan nodüllerdeki gibi yeşil leghemoglobine yıkılır. Eksizi nodüller beyaz, soluk yeşil renkte olup, yaşlanma ile renkleri değişmez. Baklagillere gübre uygulandığı zaman etkili Rhizobium ırkları kullanılsa bile ufak ve tesirsiz nodüller meydana gelir. Toprakta azot tükendikten sonra nodüllerin boyut ve fonksiyonlarında artış görülür.

Bir Rhizobiumun konukçu bitkide nodül oluşturma yeteneği enfekte etme gücü, bakterinin azot tespit etme yeteneğine de Rhizobiumun etkinliği denmektedir.

 

Tesir Grupları

Farklı Rhizobia ile değişik baklagil türlerinin ortak yaşam kurup kuramayacakları incelenmiş, sonuçta nodül oluşturup büyük miktarda azot fikse eden bakteri ırkının diğer bir baklagil türünde aynı etkinliği gösterebileceği görülmüştür. Özel bakteri ırklarına benzer tepki gösteren baklagil bitkileri tesir grubu olarak ifade edilmektedir. Bu tesir grupları dikkate alınarak değişik baklagil türlerinin aşılamasında kullanılacak bakteri aşı kültürleri üretilmektedir.

 

 

SİMBİYOTİK AZOT FİKSASYONUNU ETKİLEYEN FAKTÖRLER

Toprak ve Çevresel Faktörlerin Azot Fiksasyonuna Etkisi

 

Toprak Asitliği (pH):

Toprak pH’sı simbiyotik azot fiksasyonunun etkileyen en önemli faktörlerden birisidir. Genelde Rhizobium bakterileri pH 5.5-7.0 arasında en yüksek düzeyde etkinlik gösterirler. pH 4’ün altında ve pH 9-10’un üzerinde etkinlikleri büyük ölçüde sınırlanır (Kaçar, 1984). Farklı pH’ya sahip topraklarda çeşitli Rhizobium suşları ile aşılamanın azot fiksasyonu, bitki verimi ve azot içeriğine etkisi üzerine yapılan çalışmalarda, bakteri suşlarının değişik pH’lardan etkilenme derecelerinin de farklı olduğu ortaya çıkmıştır. Asit topraklarda pH’nın baklagil bitkileri üzerine olan zararı direk veya indirekt olabilir. İndirekt etkisinde Mn,Fe, Al gibi mikro elementlerin fazla miktarda oluşu veya P, Mo veya CO2’nin azalması azot tespitini etkilemeksizin normal bitki büyümesini etkiler. Yapılan bir çalışmada, bezelye bitkisinin optimal azot tespiti pH=6 civarında yaptığını, kullanılan 3 değişik üçgül türünden kırmızı üçgülün pH isteği en yüksek (6.5) olduğu ve çayı üçgülünde optimal verimin biraz daha düşük pH’da elde edildiği belirlenmiştir. Fakat çayır üçgülünde pH 5.5’de gayet iyi gelişme gösterdiği hatta pH 5’de bile azot tespit edildiği ve orta derecede verim almak mümkün olduğu belirlenmiştir.

 

Toprak Tuzluluğu

Sulama suyuna katılan değişik tuz konsantrasyonlarının yoncada toplam kuru ağırlık, nodül ağırlığı ve nodül aktivitesi üzerine etkilerinin araştırıldığı çalışmada besi ortamına ilave edilen tuz miktarı arttıkça ortamdaki Rhizobial yoğunluğun düştüğü, bakteri etkinliğinin ve buna bağlı olarak da kuru madde oluşumu, nodül ağırlığı ve aktivitesinin de azaldığı görülmüştür.

 

Sıcaklık

Rhizobiumlar düşük sıcaklık derecelerine yüksek sıcaklıktan daha fazla tolerans göstermektedirler. Rhizobiumların optimum büyüme sıcaklığı 28-30 oC’dir. Yüksek sıcaklığın etkisi Rhizobium türüne göre değişir. Rhizobium meliloti maksimum gelişmeyi 36.5-42.5 oC, Rhizobium leguminosarum ve Rhizobium trifolii’de 31-38 oC’de gösterir. Sıcaklığın 0’dan düşük ve 50 oC’den yüksek olması Rhizobiumların etkinliklerini olumsuz yönde etkiler.

 

Işıklanma ve Bitkinin CH Kapsamı:

Nodüllerde yaşayan bakteriler fikse ettiği N miktarının baklagil bitkilerinin karbonhidrat kapsamları ile yakından ilgisi vardır. Baklagil bitkilerinin karbonhidrat kapsam yüksek, toprağın azot kapsamı düşük olduğu zaman simbiyotik olarak yaşayan bakteriler fazla miktarda N fikse etmektedir. Gelişme için ortam sıcaklığının optimumda bulunduğu ve günlük ışıklanma süresinin uzun olduğu bölgelerde yetiştirilen baklagil bitkilerinin karbonhidrat kapsamları genellikle yüksektir. Günlük ışıklanma süresi uzadıkça bitkiler fotosentezle karbonhidrat yapımı için daha uzun bir zamana sahip olduklarından fazla miktarda N fikse ederler ve bu azotun bir bölümü nodozitelerden toprağa geçer.

 

Nem:

Rhizobium bakterilerin canlılıklarını sürdürebilmeleri ve üreme yetenekleri üzerine etki eden önemli bir faktör de toprak nemidir. Tarla toprağının su altında kalması veya solma noktasına yakın çok az miktarda nem içermesi Rhizobiumların büyük ölçüde yok olmalarına neden olmaktadır. Yapılan bir araştırmada en fazla ürün ve maksimum azot tespiti, toprak neminin toprağın toplam su tutma kapasitesinin %84’ünde elde edilmektedir.

 

Havalanma:

Aerob bakteriler olmaları nedeniyle Rhizobiumların canlılıklarını sürdürmeleri ve üremeleri üzerine havalanmanın etkisi oldukça önemlidir. Bunun yanında oksijen olmadığı takdirde leghemoglobin oluşmamaktadır. Toprakta genellikle oksijen %20’nin altındadır, bu ise nodül oluşum ve fonksiyonu için optimumun altındaki değerdir. Yapılan çalışmalar baklagillerin ince tekstürlü topraklarda, iri tekstürlü topraklara nazaran daha zayıf bir gelişme gösterdiğini ve nodozitelerin leghemoglobin kapsamlarının daha az olduğunu göstermiştir. Bu durum toprağın havalanmasının baklagil gelişmesi ve fiksasyon üzerindeki etkisini açıkça ortaya koymaktadır.

 

Tarımsal Mücadele İlaçları ve Antibiyotikler:

Bitkisel üretimde kullanılan tarımsal mücadele ilaçlarının normal dozlarının, hatta bazı ilaçlarda normalin çok üstündeki dozlarının Rhizoibumları etkilemediği tespit edilirken, civa, çinko, bakır, kurşun gibi ağır metallerden herhangi birini içeren kimyasallar Rhizobiumlara toksik etkide bulunduğunu, bu durumda aşılamanın etkinliğinin azaldığını göstermiştir. Böylesi durumda bakteri aşılaması tohuma değil toprağa yapılması zorunluluğu vardır. Organik fungusitler genellikle ağır metallere nazaran daha az toksik etki yaparlar. Kimyasallar, bakterileri öldürmese bile onların nodülasyon yeteneklerinin kaybolmasına neden olurlar. Captan, Carboxin, Chonil, PNCP, Thiabendazole, Thirom gibi baklagil tohumları için kullanılan fungusitlerin bakteriler için toksik etkili olduğu belirlenmiştir. İnsektisit ve herbisitler ile Rhizobiumların uyuşması üzerine çok fazla çalışılmamıştır. Baklagil fidelerinde kullanılan Carbofuron, Phorate, Aldicarp gibi ilaçlar tohuma direk uygulanmayıp, önerilen oranlarda çiziye atıldığında nodülasyona zarar vermektedir.

 

Toprakta bakterilerle rekabete giren mikroorganizmalara karşı antibiyotik ya da diğer engelleyicilerin kullanılması bu engelleyicilere karşı toleransı olan Rhizobiumların büyüme ve gelişmesini arttırdığı sonucuna varılmıştır.

 

Bakteriofaj ve Nematodlar :

Rhizobiumların gelişmesini ve çoğalmasını olumsuz yönde etkileyen biotik faktörlerdendir. Nematodların da Rhizobium enfeksiyonunu etkilediği bilinmektedir.

 

 

Bitki Besin Maddelerinin Azot Fiksasyonuna Etkisi

Azot

Genelde toprak havasındaki azot gaz konsantrasyonu azot fiksasyonunun sınırlama olmadan başlamasına yetecek derecede mevcuttur. Bileşik haldeki azot (özellikle NO3- ve N) ise baklagillerde nodozite oluşumunu özellikle gelişmenin ilk devrelerinde olma üzere engeller. Toprakta çok fazla nitrat ve amonyum bulunması nodül oluşumuna engelleyici etkide bulunur. Toprakta yararlı azot en düşük düzeyde bulunduğunda baklagil bitkilerince azotun bağlanması en yüksek düzeyde olur. Baklagil fideciklerinin azot gereksinimini sağlamak amacıyla genellikle ekimle birlikte az miktarda azotlu gübre uygulaması önerilmektedir. Eğer fazla miktarda azot uygulaması yapılırsa Rhizobium bakterilerinin aktiviteleri azaldığı gibi genellikle ekonomik de olmaz (Güzel, 1982).

 

Fosfor ve Potasyum:

Azot fiksasyonu P ve K ile iyi beslenen baklagil bitkilerinde daha yüksek olmaktadır (Aydemir, 1985). Makro besin elementlerinden P ve K’un baklagil bitkilerinde azot fiksasyonu üzerine direkt etkisi vardır. Potaslı ve fosfatlı gübrelerin konukçu bitkinin özelliklerini iyileştirmesi ile ortak yaşamı güçlendirdiği ve azot fiksasyonunu arttırdığı belirlenmiştir. Fosfor, Rhizobium bakterisinin aktivitesini ve konukçu bitkinin kök gelişimin artırarak nodozite oluşumunun daha erken, nodozitelerinin daha büyük ve fazla sayıda olmasın yardım eder. Fosfor ilavesiyle her gram nodüle isabet eden azot tespiti artmaktadır. Ayrıca fosfor baklagillerin molibden alınımını artırarak nodozitelerde leghemoglobin miktarını dolayısıyla azot tespitini artırmaktadır. Patosyumun ise bitkinin yeşil kısımlarından nodozitelere karbonhidrat naklini artırdığı belirlenmiştir.

 

Kalsiyum:

Rhizobium bakterilerinin etkinliği topraktaki Ca miktarının artmasıyla artar. Ca hem asit topraklarda pH’yı ayarlama bakımından yararlı olmakta hem de köklerin bakteriler tarafından enfeksiyonu ve nodozite oluşumu sırasında önemli olmaktadır. Ca bitki büyümesine olumlu etki ederken, azot fiksasyonunu engelleyecek Mn ve Al iyonlarının toksik etkilerini azaltır.

 

Molibden:

Mo, leghemoglobinin yapısına girdiği için etkisi direk olarak azot tespiti üzerinedir. Mo eksikliğinde nodozite normal olarak oluşmakta fakat azot tespiti yapamamaktadır. Mo’den ekskliğinde, azot mekanizmasında amonyak oluşması ve buna bağlı olarak organik azot bileşikleri konsantrasyonu düşer. Azot fiksasyon sisteminin çalışması için nitrogenaz enzimi gerekir ki bu enzim Fe ve Mo atomlarını içeren protein kompleksinden oluşur. Mo eksikliğinde etkili bakterilerle oluşturulan nodüller büyüme fazlaca meyilli, renk yeşil ve yaşlı görünümlüdür. Bezelye, soya gibi tohumlarda Mo ihtiyacı 20-22 g/ha olup, bu miktar Mo aşılama yapılırken aşı çamuruna katılabilir.

 

Kobalt:

Co azot fikse eden tüm mikroorganizmalar için gerekli besin elementlerindendir. Bu nedenle yarayışlı Co ve Mo düzeyi yüksek topraklarda baklagil bitkilerince azot fiksasyonu da yüksek olacaktır. Co bakteri hücrelerinde vitamin B12’nin bileşenlerinden olup B12 vitaminini içeren bileşikler halinde bulunur. Bu yüzden nodozite dokularının uygun bir şekilde fonksiyonel olabilmesi için az miktarda Co’a gereksinim vardır. Co gereksinimi Mo’e nazaran daha azdır.

 

Demir

Azot tespitinde katalizör olarak görev yapmaktadır. Bazı araştırıcılara göre demir, azot tespitinde payı olan enzim sistemine dahil olarak görev yapmaktadır. Nodüle pembe rengi içerdiği demir nedeniyle leghemoglobin vermektedir. Rhizobium soylarının azot tespiti yönünde etkili olmaları demir bileşikleri ile, özellikle üç değerli demir bileşikleri ile yakından ilgilidir. Nodüllerin sayısı ve büyüklüğü tesirli olmada ve aktif olarak azot fikse etmede önemlidir. Genellikle eksikliği durumunda yapraktan püskürtülerek verilir.

 

Bor

Bor eksikliğinde bitkinin nodozitelere giden iletim demeti etkilenmektedir. Bunun sonucunda azot tesbiti bölgesinde karbonhidrat eksikliği ortaya çıkmakta ve nodüller fonksiyon gösterememektedir.

 

Bakır

Bakır noksanlığında bakteroid sayısında azalma görülmekte leghemoglobin sentezi ve azot ağlanması durmaktadır. Leghemoglobin miktarı ise bağlanan azot miktarını doğrudan etkilemekte oksijen taşınmasında görev yapmaktadır. Bakır eksikliği, aktif olmayan ırklar tarafından çok sayıda nodül oluşmasına neden olur.

 

 

Bakteri Aşılaması :

Aşılama baklagil bitkisinde etkin nodül oluşumu ve azot tespitini sağlamak veya şansını arttırmak amacı ile tohum yüzeyini ekimden önce ekilecek baklagil türüne uygun, azot tespit etme yeteneği yüksek, yeter sayıda Rhizobium bakterisi ile bulaştırmaktır.

 

Aşılama Hangi Hallerde Yapılır

Ekilecek bir baklagil tününün köklerinde efektif (azot tespit etme yeteneğinde) ve etkin (bol miktarda azot tespit edebilen) nodüllerin oluşabilmesi için her şeyden önce o toprakta yalnız o baklagil türüne veya onun bulunduğu çapraz aşılama grubuna özgü, yalnız o türlerde nodül oluşturan Rhizobium türü bakterilerin bulunması gereklidir. Uzun bir süre bir tarlada ekeceğimiz baklagil türü veya onunla aynı çapraz aşılama grubuna giren bir baklagil türü etkin bir nodülasyon oluşturmuş şekilde yetiştirilmemişse veya yabani ot olarak bulunmamışsa o tarlaya ekilecek baklagil türünde etkin bir nodülasyonun olması beklenmemelidir. Toprakta Rhizobium bakterilerinin canlı kalabilmelerine ve üremelerine pek çok faktör etki yapmaktadır. Bu bakımdan etkin nodülasyon yapabilecek rhizobium bakterilerinin toprakta yeter miktarda bulunmaları oldukça değişmekle beraber uçun süreli kuraklık, su altında kalma, bazı makro ve mikro besin elementlerinin belli bir sınırın altına düşmesi gibi bazı ters şartlar olmadığında bu süre ortalama 10 yıl olarak kabul edilmektedir. Yani bir tarlaya son 10 yıl içerisinde ekilecek baklagil türü veya bununla aynı çapraz aşılama grubuna giren başka bir baklagil türü etkin nodülasyon oluşturmuş şekilde yetiştirilmişse bu toprakta yeteri kadar uygun Rhizobium bakterisinin olduğu kabul edilir ve etkin bir nodülasyonun oluşması beklenebilir.

 

Şayet tarlada son yıllarda etkili nodülasyon oluşturmuş şekilde ekeceğimiz baklagil türü veya onunla aynı gruba giren baklagil türü yetişmemişse veya tarlada yukarıda bahsedilen ters durumlar ortaya çıkmışsa etkili bir nodülasyonun meydana gelmesi için bu ters şartlar düzeltildikten sonra aşılama yapılmalıdır.

 

 Etkin nodülasyonda nodüller çok fazla sayıda olmazlar, iridirler, genellikle ana kökün kök tacı bölgesinde yoğunlaşmışlardır. Çoğunlukla birkaç tanesi birleşip küme oluşturmuştur ve kesildiklerinde içleri pembe, kırmızı renktedir. Şayet nodüller küçük, pek çok sayıda ve bütün köke dağılmış halde ise bu bize etkin bir nodülasyonun olmadığını, nodülasyonunun zayıf ırklar tarafından meydana getirildiğini ve azot tespitinin önemsiz şekilde çok az yapılabileceğini gösterir. Bunun nedeni o baklagil türünde etkin nodülasyon oluşturabilecek verimli bakteri suşunun (ırkının) o toprakta zayıf ırklarla rekabet edebilecek kadar yeteri miktarda bulunmamasındandır.

 

Bundan başka baklagil kökünde nodül oluşmamış olabilir veya kesildiklerinde içi yeşil veya sarı renkli olan nodüller bulunabilir. Bu durumda azot tespiti olmaz ve efektif olmayan bu tip nodüller baklagil bitkisine azot temin edemediklerinden başka bitkiden karbonhidrat aldıklarından asalaktırlar yani zararlıdırlar. Bu bize o toprakta yetiştirilmekte olan baklagil türünde nodül oluşturacak özel bakteri türünün bulunmadığın gösterir. Bu durumlarda aşılama yapılmalıdır.

 

Aşılama Materyalinin Hazırlanması

Önceleri nodülasyon oluşumunu sağlamak için ekilecek baklagil türünün etkin nodülasyon oluşturduğu tarla toprağı ekilecek tarlaya serpilip karıştırılırdır. Bu yönteme göre 1 dekar arazi için yaklaşık 400 kg. toprak taşınmalıdır. Bu oldukça fazla işgücüne ihtiyaç gösterir ve oldukça masraflıdır. Ayrıca yabani ot tohumlarının ve hastalık etmenlerinin taşınmasına da neden olduğu için sakıncalıdır. Günümüzde ise çok az masraflı olan ve çok iyi sonuç sağlayan baklagil tohumlarının uygun ve etkin bakteri ırkı ile aşılanması (inokulasyon) yöntemi kullanılmaktadır.

 

Toprak mikrobiyolojisi ile uğraşan araştırma enstitülerince veya ticari gayeyle bu işle uğraşan özel şirketlerce çeşitli baklagil türlerine uygun etkili bakteriler dolaşılarak tabiattan toplanır. Bunlar tarlada veya seralarda bitkilere aşılanarak etkinlikleri denenir ve etkin olanlar koleksiyonlar halinde saklanır. Bunlar her yıl toplanan yeni örneklerle denemelere alınarak etkinlikleri bakımından kontrol edilirler ve saflık kontrolleri yapılır. Koleksiyonlarda uzun süre canlı olarak muhafazaları için eni iyi yöntem “dry freezing” yöntemidir. Buna göre küçük steril bir pamuk parçasına emdirilen bakteriler küçük cam tüp içinde yüksek basınç ve çok düşük sıcaklığa (-50 oC / -60 oC) tabi tutulurlar böylece metabolizmaları minimuma indirilerek uzun yıllar saklanabilir.

 

Bu bakteriler gerektiğinde bu tüplerden çıkartılıp saflık kontrolleri yapıldıktan sonra sıvı besin ortamlarında (Yeast mannitol broth) 4-5 gün önce üremeye bırakılır. Daha sonra bakterilerin canlılıklarını koruyabilecekleri, hızla üreyebilecekleri, özellikle organik maddece zengin pH’sı nötr civarında olan çok ince öğütülmüş ve radyasyonla veya diğer yöntemlerle sterilize edilmiş pit (torf) adı verilen çürümüş bitki artıkları ile ½ oranında yani 40 gr. Pite 20 cc. Bakteri içeren sıvı besi ortamı şeklinde karıştırılarak pit kültürleri haline getirilir. Pit kültürleri 0.375 mm. Kalınlığındaki polietilen torbalara paketlenerek saklanır. Bunlar sürekli gaz değişimi ve nemi istenen düzeyde tutmaları nedeniyle tercih edilirler. Rhizobiumların optimum sıcaklık isteklerinin 250-270C olmasına rağmen bu paketler nem kaybının önlenmesi için buzdolabında (40C) saklanmalıdır. Yalnız bir tane Rhizobium ırkı içeren pit kültürleri hazırlanabileceği gibi birden fazla ırk içeren kültürlerde hazırlanabilir. Bunlar ırklarından birinin bazı çevre şartlarında etkinliğinin azalması bakımından önem taşır. Ayrıca birden fazla çapraz aşılama grubuna ait bakteri türlerini içeren kültürler de vardır. Bunlar ise dağıtımda kolaylık sağlar. Uygun ve etkin bakteriler bu şekilde satışa arz edilir.

 

Tohumun Aşılanması

Tohumun aşılanması elde bulunan pit kültürünü yapıştırıcı bir solüsyon vasıtası ile ekimden hemen önce tohumların yüzeyine yapıştırmaktır.

Gum arabik (arap zamki) yapıştırıcı olarak en uygun olanıdır. Gum arabik’in %40’lık solusyonu 36 saat içinde kullanılacak miktarda hazırlanmalıdır. Gum arabik koruyucu madde içermemelidir. Çünkü koruyucu madde içeren gum arabik bakteri ve mantarlar tarafından kısa sürede parçalanırlar ki bu yapışma özelliğinin kaybolmasına neden olur. Gum arabik yerine %5’lik metil seliloz (selilozik zamk) da kullanılabilir.

 

Bir kap içerisinde 100 gr. Gum arabik 230 ml. Sertliği az su içinde eritilir. Sıcak suda erime daha kısa sürede olur. Solusyon kesinlikle kaynar suyla hazırlanmalıdır. 800C kadar ısıtılabilir. Aşılama yapılmadan önce mutlaka soğutulmalıdır. Eğer selilozik zamk kullanılacaksa 14 g. Selilozik zamk 280 ml. Su içinde eritilmelidir. Hazırlanan yapıştırıcı solüsyon içerisine 70 gr. Pit kültürü dökülerek iyice karıştırılır. Sonra bu yapıştırıcı ve pit kültürünü içeren kıvamlı solüsyon tohumlarla iyice karıştırılarak pit kültürünün tohumları üzerine mütecanis şekilde yapışmaları sağlanır. Hazırlanan solusyon 25 kg. orta büyüklükte tohumları (fasulye, bezelye, nohut, börülce, soya gibi) aşılamaya yeterlidir. Tohumlar küçüldükçe solusyon miktarı artmalıdır. Daha sonra tohumlar gölge bir yerde kurutulur. Tohumlarda yapışmalar olursa elle mümkün olduğu kadar nazik şekilde bunlar birbirinden ayrılır ve artık ekime geçilebilir.

 

Pit kültürü yukarıda anlatıldığı şekilde yapıştırıcı bir solusyon yardımıyla tohum yüzeyine yapıştırabileceği gibi tohumlar süt, şekerli su ve hatta yalnız su ile nemlendirilerek de bu iş yapılabilir. Şeker ve süt yapıştırıcı solusyonda olduğu gibi hem yapışmaya hem de bakterilerin beslenmesine yardımcı olurlar. Tohum üzerindeki bakteri canlılığı güm urabik ile aşılamada su ile aşılamaya oranla 100 misli daha fazla olmaktadır.

 

 

Aşılanmış Tohumun Kireç ile Kaplanması (Pelletleme)

Pelletleme aşılanmış tohumun ince bir şekilde toz halindeki CaCO3 ile yeknesak olarak kaplanmasıdır. Bunun için tohumlar aşılama materyali ve yapıştırıcı içeren solüsyon kaba 3-4 kg. çok ince öğütülmüş kireç taşı (CaCO3) veya kalsit ilave edilir ve iyice karıştırılarak bunun çok ince bir tabaka halinde tohumun ve bakterilerin üzerini kaplaması sağlanır. Kesinlikle sönmemiş kireç kullanılmaz.

Aşılanmış tohumlar asit bir toprağa ekilirse asitliğin toksik etkisinden bakteriler zarar görür ki pelletleme bunu önler. Ayrıca ekimin gecikmesi, kuru tohum yatağına ekim yapılması, serpme ekim yapılması durumlarında veya aşılamadan hemen sonra ekim yapılmayacaksa pelletleme mutlaka yapılmalıdır. Bu durumlarda meydana gelebilecek kuruma ve güneşin ultraviyole ışınlarından bakterilerin zarar görmesi pelletleme ile önlenir. Pelletleme yapılmış tohumlar iyi vasıflı bakterilerle aşılanmışlarsa 180C’da 2-8 hafta saklanabilirler. Şayet pelletleme yapılmadıysa mutlaka 24 saat içinde tavlı bir tohum yatağına ekilmelidir.

 

Tohumun Aşılanmasında ve Ekilmesinde Dikkat Edilecek Hususlar

  1. Aşılama kültürü ekilecek baklagil çeşidinde etkin nodülasyon oluşturabilecek bakteri ırkı içermelidir.
  2. Aşılama kültürleri taze olmalıdır. Son kullanılma tarihinden sonra kullanılmamalıdır. Çünkü geçen zaman içinde rutubet kaybı nedeniyle bakterilerden büyük bir kısmı ölecek ve etkili bir nodülasyon için yeterli miktarda bakteri bulunmayacaktır. Başarısızlıkla sonuçlanan aşılamaların %99’unun nedeninin kültürün cansızlığı veya çok az canlı bakteri içermesi olduğu bildirilmektedir.
  3. Bakteri kültürleri nemini muhafaza edilebilmeleri için serin koşullarda (+40C), örneğin buzdolabında saklanmalıdır.
  4. Bakteri kültürü kullanılırken kültürle beraber gönderilen tarife iyi bir şekilde uygulanmalı, özellikle belirtilen dozdan daha az bakteri kullanılmamalıdır.
  5. Aşılama materyali tohumlukla iyice karıştırılmalıdır.
  6. Aşılanmış tohumlar serin ve gölge bir yerde saklanmalı ve bunlar nemli bir tohum yatağına ekilmelidirler.
  7. Ekim aşılamadan sonra 24 saat içerisinde mümkün olan en kısa sürede yapılmalıdır. Eğer yapılmazsa aşılama yenilenmelidir.
  8. Aşılanmış tohumlar ile asit ve iz elementler içeren gübreler karıştırılmamalıdır. Çünkü asitlik kök nodül bakterilerinin ölmesine neden olur. pH’sı 5.2’den düşük olan topraklarda sağlıklı bir nodülasyon olmaz.
  9. Aşılanmış tohumlar ekilirken ot öldürücü, mantar öldürücü veya diğer pestisid ve insektisitlerle muamele edilmelidir.
  10. Nitrat ve nitrit içeren gübreler 6.5 ppm. Gibi düşük konsantrasyonlarda bile nodülasyona engel olurlar. Bu nedenle bu gübrelerden sakınılmalıdır.
  11. Aşılanmış tohumların ekileceği toprak özellikle fosfor ve potasyum bakımından zengin olmalıdır.

Konu İle İlgili Dokümanlar

KULLANICI GİRİŞİ

Üye Ol Şifremi Unuttum?

Sorhocam.com 2014 yılında Ziraat Mühendisi Arafa KARAÇELEBİ tarafından kurulmuş olup herkesin faydalanabilmesi için ücretsiz olarak hizmet vermektedir.

Yetiştiriciliği, tarımı, ürünleri, bitkisi, ağacı, çiçeği gübreleri, hastalığı zararı, zararlıları, mücadelesi, ilaçları aşısı, budaması, otu, faydaları, programı, önerileri, istekleri, tavsiyeleri, nedir, nelerdir, nasıl yapılır, özellikleri, kullanım alanları, takvimi, sınavı, sınavları, notları

Site Haritası - Rss Beslemesi