• notifications1
  • menü

Bugün : 4 Aralık 2024 Çarşamba

Bitki Besin Maddelerinin Doğal Yollar Ile Toprağa Kazandırılması

7.8. Bitki Besin Maddelerinin Doğal Yollar ile Toprağa Kazandırılması

Buraya kadar yapılan açıklamalar geçtiğimiz 40 yıl içerisinde uygulanan tarım sistemlerinin, ticaret gübreleri gibi petrol kökenli kimyasallara bağımlı kaldığı sonucunu ortaya çıkarmıştır. Ancak tarımsal alanların verimliliğinin sürdürülebilirliği sadece bu sentetik maddeler ile devam edemez. Toprak verimliliği toprakta var olan ve sürekli azalan organik maddelerin içeriği ile de sınırlıdır. Daha ileriki konularda organik maddelerin verimlilik açısından önemi üzerinde durulacaktır. Özet olarak ifade edecek olursak, organik madde bitkilere besin kaynağı olduğu gibi toprağın kimyasal, fiziksel ve biyolojik yapısını iyileştirmektedir.

 

7.8.1. Azot Elementinin Doğal Yollarla Yeniden Toprağa Kazandırılması

Canlı metabolizmasında genetik özelliklerin nesilden nesile geçişini sağlayan N elementi, atmosfer ile yerkabuğıunun üst kısmını kaplayan toıprak arasında dinamik bir denge ile döngüsünü tamamlamaktadır. Azotun ana kaynağı atmosferde gaz halinde bulunan dilimidir. Biyolojik yolla fise edilen azot, canlıların organik dokularının bileşimine girmekte ve yitirilen bu dokular, daha sonra parçalanan organik, inorganik ve gaz formunda bileşiklere dönüşmektedirler.

 

Toprakta bulunan organik bağlı azotun NH4 formuna dönüşmesi amonifıkasyon adını alırken, NH4 'un NO2, ve NO2, 'a dönüşmesine nitrifikasyon denir. Bu işlemin tamamı ise N-mineralizasyonu olarak tanımlanır. Toprakta bulunan azotun yaklaşık olarak tamamı organik formdadır. Bu formdaki azotun da % 20-50 arasında kısmını bağlı aminoasitler, % 5-10 düzeyindekini ise aminli şekerler oluşturur. Bağlı amino asitler; protein, fenolik bileşikler veya mukopeptidler şeklinde bulunabilir. İnorganik forma dönüşebilen N miktarı bu bileşiklere oranlandığında genelde % 5 gibi çok düşük düzeylerde kalmaktadır.

 

Amonifıkasyon olayı yumurta akı maddelerinin ve N'lu bileşiklerin m ikroorganizmalarca parçalanarak NH4 oluşmasıdır. Bu işi yapan bakteriler de amonifıkasyon bakterileridir ve aside toleranslıdırlar. Amonifıkasyon organik bağlı azotun NO3'a dönüşüm yoluna ait ilk basamaktır.

 

Amonyaklaşmayı sağlayan organizmalar aerob (oksijene gereksinim duyanlar) veya anaerob (oksijene gereksinim duymayanlar) olabilirler. Yumurta akı maddelerinin aeorob ve anaerob koşullarda dönüşümleri sonrası meydana gelen değişik ürünler ve NH4, oluşumu şu şekilde şematize edilebilir.

 

Parçalanmanın anaerob koşullarda gerçekleşmesi durumunda oluşan Fenol ve Aminler organizmalar için zehir etkisi yaparlar. Anaerob şartların ve parçalanmanın uzun sürmesi bitkiler için de zararlıdır (Kök boğulması). Amonyak oluşumu, ürenin parçalanması ile de gerçekleşebilir.

 

Yüksek sıcaklıkta parçalanma hızı artarağından toprakta NH4, birikmesine paralel, toprak reaksiyonu da alkalileşir.

 

Iyi bir toprakta NO3 veya NH4 olduğu gibi kalmaz ve hız dönüşür. Aerobik ototrofik bakterilerden Nitrosomonas ve nitrobacter' lerin görev aldığı nitrifıkasyon olayı iki aşamalıdır.

NH4+ 3/2 02----->4 NO2 + H2O + 2H + Enerji

NO2 + 1/2O2-----------> NO-3 + Enerji

 

Maksimum nitrifıkasyon için topraktaki optimum sıcaklık 25-35°C ve pH 6-8 arasında olmalıdır. Mantarlar gibi mikroorganizmaların etkili olduğu çok asidik topraklarda da nitrifikasyon olayı gerçekleşebilir. Bu olayda oluşan NO2 'in hemen NO3 dönüşmesi istenir. Çünkü NO2, 'in toprakta artışı zararlıdır. Aeorob bir süreç olan nitrifikasyon olayı toprağın stürüktürü ile de yakından ilgilidir.

 

Ilıman iklim bölgelerinde olumlu bir süreç olan nitrifıkasyon, yağışlı iklim bölgelerinde bazen arzu edilmeyebilir. Çünkü oluşan NO3 yağmur suları ile yıkanarak yeraltı sularına karışrnaktadır.NO3 içeren doğal ve içme sularında nitrofikasyon olayı başlayacaktır. Bu nedenle yağışlı yörelerde nitrifikasyonu örıleyici bazı inhibitörlerin (engelleyiciler) kullanımı da söz konusudur.

 

Toprakta bağlı bulunan organik formdaki azotun yarayışlı hale geçmesi amonifikasyon ve nitrifikasyon olaylarının gerçekleşmesi sonucudur. Toprağa azot kazandırmanın bir başka yoluda yine topraktaki mikroorganizmalar tarafından olmaktadır. Atmosferin serbest halde organik forma dönüştürülmesi tarımda Biyolojik Azot Fiksasyonu olarak adlandırılır. Bu yolla dünyada her yıl yaklaşık 17.2 107 ton N2, toprağa kazandırılmaktadır. Topraktaki ağır metal içeriğinden, toprak pHsına kadar çeşitli toprak özellikleri biyolojik N2 fiksasyonunu etkilemekte ve sonuç olarak da yer yer toprağa kazandırılan N2 miktarları ayrımlı olmaktadır. Yine farklı ekosistemlerin N2 bağlama düzeyleri de oldukça değişiktir. Yapılan araştırmalar en iyi N2 bağlanmasının baklagil bitkilerinin bulunduğu topraklarda olduğunu ortaya koymuştur. Doğal alanlarda, durgun sularda ve göllerdeki alg aracılığı ile gerçekleşen N2 kazanımı kültüre alınan verimli tarım arazilerine göre daha yoğundur.

 

Toprakta N2 bağlayan mikroorganizmalardan bakteriler, ortak yaşamlı veya bağımsız olarak işlevlerini sürdürürler. Ortak yaşam sürdürenler olarak adlandırılırlar. Bağımsız olanlarında bitki köklerinden az da olsa yararlanmaları söz konusudur, ancak konukçu olarak bir bitkiyi tercih etmezler.

 

Toprakta N2 fiske eden başlıca mikroorganizmalar şöyle sınıflanabilir.

  1. Aeorobik bakteriler (Azotobakter, Azomonas, Sprillurn, Myco- bacteriun T, Methylomonas vb.)
  2. Fakültatif anaerobik bakteriler (Bacilus, Enterobakter, Klebsiciella)
  3. Anaerobik Bakteriler(Clostridium, Desulfatomaculum, Desulfovibrio)
  4. Fotosentetik Bakteriler (Rhodosprilum, Chromatium, Rhodopseu Hdomonas vb.)

 

Mavi-Yeşil Alg (Plectonema, Anabaena, Calothrix)
Sembiyotik olmayan N2 fiksasyonu, serbest yaşayan mikroorganizmaların ışık enerjisini kullanarak yaptıkları olaydır. Özellikle çeltik tarlaları için büyük önem taşıyan mavi-yeşil. algler (cyanophyceler) ortalama 0-300 kg/ha N sağlamaktadırlar. Çeltik tarımı yapılan alanlara mavi-yeşil alglerin aşılanması verimde artış sağlamaktadır. Aerob olan Azotobakter ve Azotomonaslar da toprakta serbest halde yaşarlar. Özel toprak istekleri çok olan mikroorganizmalardır. Bu nedenle Çoğu topraklarda bulunmaz ve toprağa aşılanması gerekir. Sıcaklık istekleri 10-40°C arasında pH ise nötr civarında olmalıdır. Karbonu en iyi değerlendirerek N2, bağlaması yönüyle Azotobakterler oldukça etkilidirler. Yaklaşık 300-350 kg/ha N2 temin etmektedirler. Azotobakterin maksimum azot bağlaması için organik materyalin C/N oranı (karbon/Azot oranı) 33/1 büyük olmalıdır. Toprak iyi bir şekilde havalandırılman, C/N oranı geniş organik materyaller ilave edilmeli ve toprakta yeterli düzeyde fosfor da bulunmalıdır. Azot bağlayıcı bütün mikroorganizmalar için ortamda Fe, Mo, S. Mg, K ve P bulunmalıdır.

 

Clostridium bakterileri anaeorobiktir, asidik toprak koşullarında ve pH 9.0' a kadar yayabildiklerinden azotobakterlerden daha yaygın olarak bulunurlar. Ortalama olarak dönüme 1-1 .5 kg kadar N2, kazandırırlar ki bu değerde 4.5-23 kg (NH4)2SO4 a eşdeğerdir.

 

Sembiyotik azot fiksasyonunu özellikle baklagillerle ortak yaşayan Rhizobium bakterileri yapmaktadır. Bu bakteri grubu baklagil kökleri ile ortak yaşamaktadır. Bu bakterilerin tamamı bitki kökleri ile ortak yaşadıkları zaman bitkiden çözünebilir karbonhidratları alarak asimile etmekte (bünyelerinde kullanmakta) ve buna karşılık bitkiye N2, sağlamaktadırlar. Rhizobium bakterilerinin 102 kadar sayıda olması bile bitki köklerini infekte (bulaşma) etmeye yeter. İnfeksiyon sonrası nodul (yumru) oluşumu işlemi başlamaktadır. Bitki köklerinin salgıları (triptofan) ve bunun bakteriler tarafından (3-indolsirke asidine çevrilmesi kılcal kökleri etkiler. Oluşan bakteriler kılcal kökten içeriye doğru girerek nodul kök sistemine bağlanır. İlerleyen aşamalarda ağ şeklinde gerçekleşen enfeksiyona bağlı yumrucukların oluşumu gerçekleşir. Yumrucukları oluşturan bitki hücrelerinin yırtılması ile bakteriler tüm nodul içine yayılarak ve beslenerek bakteroidi oluşturur. Bakteroid formlarının oluşumu ve hernogiobinin teşekkülü sonucu N2 fiksasyonu gerçekleşir. Nodozite oluşumu gelişme devresinde artarken, çiçeklenmede son bulur. Bu bakteriler, üzerinde yaşadıkları konukçu baklagil bitkilerin kök sistemlerine göre "Kros-inokülasyon gruplar olarak sınıflandırılırlar.

 

Toprakta nodul oluşumu işleminin varlığı durumunda yonca 135 -335 kg N/ha/yıl, kırmızı Üçgül 85-190, bezelye 80- 150, soya fasülyesi 65-115, börülce 65-130, fiğ 90-155 kg N/ha/yıl' da kazandırmaktadırlar. Rhizobium bakterisi aşılama işi, uygun bakteri uygun baklagil bitkisi olacak şekilde yapılan bir biyolojik gübrelemedir. Daha öncede kısaca değindiğimiz gibi topraktaki organik ve mineral oranı, toprağın P ve K elverişliliği, pH, bazı iz elementlerin varlığı vb. faktörler Rhizobium bakterilerinin etkinliğini, dolayısiyle biyolojik N, fıksasyonunu etkilemektedir. Ancak bunlara detayları ile girilmeyecektir.

 

 

7.8.2. Fosfor Elementinin Doğal Yollarla Yeniden Toprağa Kazandırılması

Genel olarak topraklarda % 0.02 - 0.15 arasında bulunan P'un kaynağı topraktaki kaya ve minerallerdir. Yine genel bir ifade olarak toprakta bulunan toplam fosforun yarısı organik, diğer yarısı ise inorganik formdadır. Her iki durumda da P'un önemli bir kısmı bitkilere elverişli değildir. Bitkiler Pu HPO4 ve HPO4 formunda alır. Yani organik P ayrışarak inorganik formiara dönüşmeli, bunlarda toprakta çözünebilir ekle geçmelidirler. Bitkide nükleoproteinlerin yapısında, hücre bölünmesi ve çiçek-nıeyve oluşumunda rol oynayan P, protein yağ-karbonhidrat metabolizması için de gereklidir. Kök sisteminin gelişimini, döllenme olayını, tohum oluşumunu, hastalık ve zararlılara karşı bitkinin direncini de arttıran P toprağa doğal yollarla uygulanabilir. Bu konuda tek uygulama öğütülmüş granüle veya toz fosfat kayalarının kullanıııııdır. Fosfat kayaları denizsel veya magma kökenli olabilir. Fosforca zengin akıntıların sığ alanlarda ve kıta sahanlıklarında yükselmesi ve belli bir doygunluğa ulaşması sonucu, uygun kimyasal koşullarda oolitik taneler halinde çökelerek sedimenter fosfat yatakları oluşur. Dünya fosfat üretiminin de % 80'i buralarda temin edilmektedir. Kalınlıkları 1-3 m arasında değişen bu yataklara karşılık, magmatik kökenli yataklarda derinlik 15-20 m lere inebilmektedir. Dünyadaki toplam fosfat kayası rezervi olan 70.920.000.000 ton % 59,2'si Fas'da bulunmaktadır. Ülkemiz de 300-400 milyon ton civarında bulunan fosfat yataklarından en önemlisi Mazı dağındadır. Fosfat kayaları için değerlendirme P tenörüne göre yapılmaktadır; % 26-30 P2O5 içerenler Düşük tenörlü, % 30-33 P içerenler Orta tenörlü, %33-39 P tenörlü olarak gruplandırılır. Yeryüzündeki yaklaşık 200 mineralin bileşimine % 1 düzeylerinde giren P, en sık rastlanan bir elementtir. Yukarıda fosfat kayalarının denizsel sediment kökenli ve magmatik kökenli olabildiğini belirtmiştik. Ayrıca kalkerli kayaçların yıkanması sonucu fosfatça zengin bir yatak veya yıkanan fosfatın birikerek yeni yatak oluşturması da söz konusudur. Bu tip fosfat kayası oluşumunun dışında bir de okyanus ve bazı bölgelerdeki deniz kuşu dışkılarnın aittaki kalkerli kayaçları çözmesi ve Guano denilen bir cins fosfatlı kayacın oluşmasında dördüncü tip fosfat rezervini oluşturur. Fosfat kayaçları içindeki en önemli mineral grubunu Apatit Grubu (Flor-Klor-Hidroksiye Karbonat Apatit) mineraller meydana getirir. Apatit grubu dışında Monetit, Brushite, Crandallite, Taranakite, Wavellite, Variscite gibi minerallerde önemli P içeren minerallerdir.

 

Genelde toprağın belirli derinliklerine gömülerek verilmesi önerilen hani fosfatların kültür bitkileri tarafından alınımında çeşitli faktörler etkilidir. Bunlar içinde ham fosfatın for içeriği, incelik derecesi, miktar, toprak pH'sı, toprak organik maddesi ve toprağın P içeriği ile bitkilerin fosfordan yararlanma yetenekleri önemlidir. Toprak pH sı hafif ve kuvvetli asidik olan koşullar ham fosfat kullanımında daha uygundur. Fosforlu gübre olarak kaya fosfatın etkisi uygulanan gübrenin, toprak suyıındaki çözünebilir P düzeyinin yüksekliğine bağlıdır. Birçok araştırıcı kaya fosfatın buğday, soya fasulyesi, şeker kamışı, mısır lahana gibi bitkilerin tarımında süper fosfat gibi etkili olduğunu ortaya koymuştur. Kaya fosfat şeklinde 200 kg P /ha düzeyinde uygulanan fosforun, süperfosfat şeklinde 100 kg P /ha düzeyinde uygulanan fosfora eşit miktarda ürün artışı sağladığı saptanmıştır. Yüksek düzeyde Ca isteyen bitkiler kaya fosfatın çözünebiliriiğini hızlandırmaktadır. Çünkü bu bitkiler Ca 'u depolamakta ve tosforun çözünebilirlik sınırını genişletmektedirler.

 

 

7.8.3. Kalsiyum Elementinin Doğal Yollarla Yeniden Toprağa Kazandırılması

Topraklarda genellikle % 0.1-1.2 verilen arasında değişen kalsiyumun topraklarda bulunduğu mineraller; ağırlıklı olarak plajioklaslar, piroksenler, amfiboller, epidot, kalsit, dolomit ve jipstir. Topraktaki Ca taşınması durumunda kahverengi lekeler ortaya cıkabilir. Benzer şekilde domateste meyve çürüklüğü, karnabahar ve kerevizde göbek çürüklüğü şeklinde görülür.

 

Gübreleme şeklinde toprağa verilen kireç veya CaCO3 özellikle tropik bölge topraklarında belirgin şekilde noksandır. Doğal yollarla topraklara Ca kazandırma işleminde, ağaç külü, yanmış kireç taşı ve marn kullanılmaktadır. Kirecin topraklar üzerine yaptığı ve en çok kullanım alanı bulunduğu bir diğer konuda toprak asitliği üzerine yaptığı olumlu etkidir. Bir bitki besin maddesi olan Ca elernentini içeren kireç, toprak pH' sını arttırmanın yanında asit topraklarda P' un yarayışlılığını arttırır, zehir etkisi olan Fe-Mn-Al v.b. iyonların bu özelliğini engeller, organik maddelerin ayrışmasını hızlandırır, N, bağlanmasını destekler, K alınırnını dengeler, toprak stürüktürünü ve fiziksel özelliklerini iyileştirir. Asit toprakların öncelikle pH'sını yükeltmeye yönelik kireçlenme uygulaması eğer bilinçsiz bir şekilde, toprak analizleri yapılmadan sürdürülürse bu kez de aşırı kireçleme nedeniyle topraklarda bazı olumsuzluklar ortaya çıkar. Örneğin 8 kullanımı engellenir, ani pH yükselmesi istenmeyen durumları yaratabilir, fosfatların bitkilere absorpsiyonu ve metabolizması zorlaşır, yarayışlı P yanında yarayışlı Fe, Cu, Zn, Mn iyonları azalmaya başlar.

 

Doğal olarak kireçleme veya toprağa Ca bazen de Mg+ kazandırmak için çeşitli materyaller kullanılmaktadır.

 

Bunları şu şekilde sıralayabiliriz:

a. Kalsit    CaCO3 (kireçtaşı)

b. Dolomit    CaCO3, MgCO3

c. Yanmış kireç CaO (CaCO3 yakılması ile)

d. Sönmüş kireç Ca(OH)2, CaO + H2O sonucu olu°ur

e. Marn    CaCO3

f. Tebeşir    CaCO3

g. Yüksek maden fırını atıkları CaSi03, ve Ca2SiO4, demir endüstrisinin yan ürünleridir. Bazı atıklarda Ca(OH)2 CaO ve P'da bulunabilir.

h. Su hayvanlarının kabukları, odun külleri, kağıt, şeker, deri ve su arıtma tesislerinin atıklarından da kireçleme materyali olarak faydalanmak olasıdır.

g. Kükürt fabrikalarının fiotasyon atıkları veya Jips'de toprağa kireç (Ca Kazandırsa da pH'yı düşürdüğünden bu gruplamaya girmesi doğru sayılmamaktadır.

 

Bir toprağa verilen CaCO3 formundaki kirecin CO3 toprağın H' iyonları ile reaksiyona girerek HCO3 'a ve(pH <6)CO2 + H2O'ya nötralize olur. Bu esnada toprak çözeltisinin, değişebilir A1+ ve değişebilir H iyonları ve zayıf asitleri organik ve inorganik fonksiyonel grupların dissosiye olabilir H'leri olaya girer. Asitleşme esnasında gerçekleşen reaksiyonların bir kısmı, özellikle de reversibl olanlar bu sayede geriye döndürülür.

 

Bir diğer kireçleme materyali olan CaO ise toprakta öncelikle su ile reaksiyona girerek Ca(OH)2 oluşturur. Ancak daha önce CO2 ile reaksiyona girerek CaCO3 oluşturmaması gereklidir.

 

Bu şekilde pH'da yükselme olurken, değişebilir Al ve Mn sıfıra kadar iner. pH'nın 6'nın üzerinde olması değişebilir Ca'un kuvvette artması, dissosiye olabilen H2'nin özellikle humin maddelerinde yerine geçmesinden kaynaklanır.

 

Tarımda, değişebilir Alüminyumu ve atmosferden gelen kuvvetli asitleri nötralize etmek için çoğunlukla kireç kullanılmaktadır. Örneğin Almanya'da asitleşmiş orman topraklarında 2000-3000 kg/ha marn uygulanarak dengeleme işlemi gerçekleştirilmektedir.

 

Uygulanan kireçleme materyallerinin boyutları ne kadar küçülürse toprakla reaksiyona girmesi ve Ca iyonlarının yarayışlı hale geçmesi o derece hızlı olur. Yine materyalin çözünürlüğü de kirecin kimyasal aktivitesi üzerine direk etkilidir. Kalsiyum oksit, CaCO3 oranla daha fazla çözünürlüğe sahiptir. Yine kalsit dolomite göre daha çözünür olup, Ca silikat en az çözünür kireçleme materyalidir. Verilecek kireçlenıe materyali mümkün olduğunca ince veya toz olmanın yanında toprakla çok iyi karıştırılmalıdır.

 

Dekara 500 kg'dan fazla kireç taşı ilavesi durumlarında, bunun pulluk tabakası içine iyice karıştırılması önerilir, Bir ton veya daha fazla kireç ilavesinde ise bunun 500 kg sürümden önce serpme yöntemiyle serilip diskaro ile gömülür ve pullukla sürülür. Geri kalan 500 kg'ı ise daha sonra sürülmüş yüzeye serpilerek ve disklenerek karıştırılır. Daha öncede değindiğimiz gibi kirecin yıkanması özellikle nemli bölgelerde ve aşırı yağış-sulama yapılan yerlerde görülür. Yıkama ile ortalama yılda 25 kg/da kireç yitirilmektedir. Buna ilaveten 25 kg/da kirecin de ürünle ortalama kaldırıldığı düşünülürse, tropik bölgelerde her 5-6 yılda bir kez 250 kg/da düzeyinde bir kireçlemeye gereksinim duyulması doğaldır.

 

 

7.8.4. Kükürt Elementinin Doğal Yollarla Yeniden Toprağa Kazandırılması

Bitkiler, hayvanlar ve insanlar için gerekli bir besin elernenti olan S genelde doğada Fe, Cu ve Ni sülfürleri şeklinde bulunur. Ayrışma süreci boyunca sülftir sülfata oksitlenir. Oksijenli koşullarda sedimentlerde anorganik bağlı S'ün tamamı Jips = CaSO4. H2O halinde bulunur Jips kayacı %15 SO4 içerebilir. Oysa anaerob dediğimiz oksijensiz koşullarda ise S, sedimentlerde genelde FeS, FeS2, H formlarında bulunur. Konumuz olan bitkiler en az fosfor kadar kükürte de gereksininı duymaktadır. Ancak S yeterli ilginin gösterilmeyişi farkında olunmadan toprağa çeşitli yollarla S verilmesinden kaynaklanmaktadır. Örneğin yaygın şekilde kullanılan çeşitli ticari gübrelerle toprağa önemli düzeyde S verilmektedir. Amonyum sülfatda bu oran %23.5-24, K2SO4 % 17.6, FeSO4 H2O'da % 18.8, MnSO4 % 21.2, ZnSO4 . H2Oda % 17.8'dir. Bu nedenlerden dolayı topraklarda S noksanhığına pek rastlanılmamıştır.

 

Hümid bölge (yağışlı bölge) topraklarında S içeriği genelde % 0.02-2 arasındadır. Bu değer turbalıklarda % 1, gelgit olayı sonucu su tabakaları altında oluşan Marş topraklarında ise % 3. kadar çıkmaktadır. Aerob koşullar altında kalan ılıman iklim bölgesi topraklarının H, 0 ve A horizonlarındaki S'ün % 60-98'i organik bağlı olarak bulunmaktadır.

 

F. Almanya'da yılda yaklaşık olarak 2.6 milyon ton SO2'in büyük oranda H2SO4 ve H2SO3 şeklinde havadan toprağa geçtiği ve orman bölgelerinde kuvvetli asitleşmenin ve böylece bitki besin maddelerinin yıkanmasının kolaylaştığı, aynı zamanda toprak pH'sının < 5 olmasıyla, Al vb. gibi zehir etkisi yapan katyonların açığa çıktığı saptanmıştır. Daha önce açıklandığı gibi bu olumsuz etkiler kireçlenme ile giderilmektedir. Denizlerden ve endüstri bölgelerinden uzak yörelerde S noksanlığı sıkça gündeme gelmektedir. Antropojen girişli 5, orta Avrupa'nın sanayi bölgelerinde yılda 130 kg S/ha, Iskandinav ülkelerinde ise yılda 10 kg S/ha'dan daha düşüktür. Yine Almanya'da mineral gübrelerle toprağa S girişi yılda ortalama 15 kg S/ha, organik gübrelerle ise 4 kg S/ha'dır.

 

Aynı zamanda bazı bitki koruma ilaçlarıda, % 50'e kadar S içerirler ve ortama S verirler. Yıllık S yıkanması F. Almanya'da yapılan çalışmalarda 20-120 kg S/ha'a ulaşmaktadır. Ortalama bu değer 50-60 kg S/ha'dır. Bitkiler S gereksinimini büyük ölçüde toprakların SO2 rezervinden karşılarlar. Bunun dışında havadan SO2 ve SO3 formunda da S alırlar. S noksanlığı N noksanhığı behirtilerine çok benzerdir ve S noksanhığını görsel olarak saptamak çok güçtür. Kükürtün yüksek konsantrasyonda, H2S, SO2,SO3 formunda bulunması bitkilere zararlı etki yapmaktadır.

 

Toprağa doğal yollarla verilen tarımsal toz S' lü (%50-90 saf S içerir) gübrelerin etkili ve yaralı olabilmesi oksidasyon sonucu gerçekleşmektedir. Elementer S veya S'Iü bileşikler toprakta mikrobiyolojik oksidasyona uğrayarak sülfırik asite dönüşmekte ve bu da CaC3' a etki ederek CaSO2 oluşmaktadır. Toprağın değişim kompleksindeki (kil-organik madde) Na ile yer değiştiren C elementleri alkali toprakların (Çorak Topraklar) ıslahını da sağlamış olacaktır. Topraktaki oksidasyon hızı toprak fiziksel özellikleri (nem, sıcaklık, havalanma vb.) ile yakından ilişkilidir. Oksidasyon olayını gerçekleştiren bakteriler Thiobacillus thioparus, T. Thiooxidans, T. Denitrifıcans' dır. Bunların yetersiz olduğu koşullarda topraklara aşılama gereklidir. Özetle organik tarımın yapıldığı topraklara, S uygulamada seçilecek en güvenli yol elementel toz S' ün toprağa serpilerek ve karıştırılarak kullanılmasıdır.

x
Bu konu hakkında kafanıza takılan bir şey var mı?

Sorhocam

24.11.2020 00:41:01

Yonca fig korunga vb azot kaynağı bakımından zengindir. Yeşil gübreleme olarak kullanılabilir. Azot bakımından da zengindir 

Salin

24.11.2020 00:00:25

Yabancı otlar rotavatör ile toprağa karaşınca azot ya da fosfor verirmi

(92703 kodunu soldaki kutucuğa yazın!)

KULLANICI GİRİŞİ

Üye Ol Şifremi Unuttum?

ONLİNE TEST ÇÖZ
reflesh

İnsanların, senin hakkında ne düşündüklerini önemsemeyerek, ömrünü uzatabilirsin mesela. – Bukowski

Sorhocam.com 2014 yılında Ziraat Mühendisi Arafa KARAÇELEBİ tarafından kurulmuş olup herkesin faydalanabilmesi için ücretsiz olarak hizmet vermektedir.

Bitki hastalıkları, bitki zararlıları, yabancı otlar, şifalı bitkiler, arıcılık, bayilik sınavı notları, bayilik sınavı soruları, online testler, kimyasal analiz yöntemleri, bitki besleme ve gübreleme, tarımsal destekler, peysaj ve süs bitkileri, kimyasal analiz yöntemleri, hijyen eğitimi, pest kontrol yöntemleri

Site Haritası - Rss Beslemesi