Bu listede Üds, Kpds vb gibi İngilizce sınavlarda çok karşılaşılan ve önemli olan 576 adet Prepositional Idioms içermektedir. Ayrıca İngilizce de en çok kullanılan kelimeler için Türkçe - İngilizce Sözlük sayfamızı da ziyaret edebilirsiniz.
1 | above all | bilhassa, özellikle |
2 | according to one tradition | bir rivayete göre (according to accounts) |
3 | against will | istemeyerek, zorla |
4 | ahead of | --- nın önünde gitmek |
5 | all of a sudden | ansızın, birden bire (without warning) |
6 | all too soon | pek erken, zamansız (ölüm vb) |
7 | apart from | (1) den başka (2) --- nın yanısıra |
8 | arm in arm | kol kola |
9 | as a rule | kural olarak |
10 | as for | as to --- e gelince, söz konusu --- olunca |
11 | as opposed to | in contrast to --- ya karşılık, ---- ile kıyaslandığında |
12 | as regards | with regard to --- ile ilgili olarak |
13 | as yet | şimdilik, henüz |
14 | at (the crack of) dawn | sabahın köründe, şafakla beraber |
15 | at a disadvantage | dezavantajlı durumda |
16 | at a discount | indirimli fiyata (almak, satmak) |
17 | at a glance | bir bakışta |
18 | at a high/low price | yüksek/düşük bir fiyata |
19 | at a loss | (1) ne yapacağını bilmez, şaşırmış durumda (2) zararına |
20 | at a time | bir defada |
21 | at all costs | ne pahasına olursa olsun |
22 | at any rate | en azından |
23 | at any time | her an |
24 | at best | en iyi ihtimalle, taş çatlasa |
25 | at birth | doğum anında, doğarken |
26 | at death | ölünce, ölürken |
27 | at ease | rahatı/keyfi yerinde *** with ease kolaylıkla |
28 | at first | ilk etapta, ilk başta |
29 | at first sight | ilk bakışta |
30 | at full speed | tam gazla, son hızla |
31 | at intervals | aralıklarla, ara ara, zaman zaman |
32 | at large | (1) firari (2) detaylı olarak (in detail = at length) |
33 | at last | nihayet, sonunda |
34 | at least | en azından |
35 | at length | uzun uzadıya (in detail at large) |
36 | at odds with | --- ile arası bozuk olmak |
37 | at one time | zamanın birinde, vaktin birinde |
38 | at one’s disposal | at one’s service birinin emrine hazır olmak |
39 | at one’s leisure | boş zamanlarında |
40 | at random | rasgele, tesadüfen |
41 | at risk | risk altında |
42 | at the age of | yaşlarında, yaşında |
43 | at the expense of | at the cost of --- nın pahasına |
44 | at the latest | en geç |
45 | at the mercy of | --- nın merhametine/insafına kalmış |
46 | at the most | en çok, taş çatlasa |
47 | at the peak of | --- nın zirvesinde |
48 | at the time | o onda (at that time) |
49 | at times | from time to time zaman zaman, bazen |
50 | at variance with | --- ile ters düşmek, --- ile çelişmek |
51 | at war (with) | ---- ile savaş halinde olmak |
52 | at will | kendi isteğiyle |
53 | at work | işte, iş yerinde |
54 | at worst | en kötü ihtimalle |
55 | at your own risk | olacaklardan siz sorumlusunuz (arabanızı olmadık yere park edince arabanın başına geleceklerden siz sorumlu olursunuz) |
56 | attach/give importance to | önem vermek |
57 | back and forth | ileri geri (hareket) (to and fro) |
58 | back to front | elbisenin önünü arkasına giymek |
59 | be over the moon | sevinçten havalara uçmak |
60 | bear grudge against | birine karşı kin gütmek |
61 | bear resemblance to | ile benzerlik göstermek |
62 | beat around the bush | bin dereden su getirmek |
63 | Behave yourself! | Kendine gel! Terbiyeni takın ! |
64 | beside the point | konu ile ilgisi olmamak X to the point |
65 | beyond comprehension | anlaşılamayacak kadar karışık, detaylı |
66 | beyond recognition | tanınmaz hale gelmiş (kaza sonrası ceset vb) |
67 | bid farewell to | say goodbye to veda etmek |
68 | blame somebody/something for | den dolayı birini suçlamak |
69 | break even | ne kar ne de zarar etmek |
70 | break the ice | iki kişinin arasındaki buzları eritmek |
71 | bring to light | aydınlatmak, açığa kavuşturmak (shed light on) |
72 | burst into flames | alev almak, ateş almak |
73 | burst into laughter/tears | kahkahaya/gözyaşlarına boğulmak |
74 | by a hair’s breadth | kıl payı |
75 | by accident | kazara, tesadüfen |
76 | by all means | (1) her şeye rağmen (2) elbette |
77 | by and by | yakında, çok geçmeden |
78 | by and large | in general genel olarak |
79 | by chance | tesadüfen |
80 | by coincidence | tesadüf eseri, tesadüfen |
81 | by degrees | derece derece, basamak basamak |
82 | by ear | kulaktan dolma, kulaktan kulağa |
83 | by far | şu ana kadar ki, o ana kadar ki olanlar arasında |
84 | by force | zorla, güç kullanarak |
85 | by hand | elle, elini kullanarak |
86 | by heart | ezbere (from memory ) |
87 | by large | genellikle |
88 | by law | kanunlara göre |
89 | by means of | sayesinde, vasıtasıyla (by virtue of through) |
90 | by mistake | kazara ( by accident ) |
91 | by name | ismiyle (hitap ederken) |
92 | by no means | asla, hiçbir şekilde (on no account) |
93 | by sight | görünüş olarak |
94 | By the way | Sırası gelmişken, Bu arada |
95 | by virtue of | ---- den dolayı, nedeniyle |
96 | by way of | yoluyla, üzerinden (Ankara’ya İzmir üzerinden gitmek) |
97 | by word of mouth | ağız yoluyla |
98 | call attention to | dikkat çekmek, vurgulamak ( point out ) |
99 | can’t bear+Ving/to do | can’t stand+Ving katlanmak, tahammül etmek |
100 | can’t help + Ving | kendini alamamak, kendine hakim olamamak |
101 | can’t make it (to) | önceden kararlaştırılan bir plana uyamama |
102 | catch a glimpse of | gözüne ilişmek ( catch sight of ) |
103 | catch somebody in action/in the act/red-handed | suç üstü yakalamak |
104 | catch somebody unawares | birini gafil avlamak, hazırlıksız yakalamak |
105 | catch/take somebody by surprise | birini şaşırtmak |
106 | catch/keep up with somebody/something | hızına yetişmek |
107 | come into being | come into existence meydana gelmek, var olmak |
108 | come to an agreement | reach an agreement uzlaşmaya varmak |
109 | come to an end | come to a halt sona ermek, bitmek |
110 | come to light | aydınlığa kavuşmak |
111 | commit suicide | intihar etmek |
112 | cram one’s brains | beyin patlatmak, çok fazla çalışmak |
113 | derive pleasure from | --- den zevk almak (take pleasure in) |
114 | develop a crash on | birine tutulmak, birini çok sevmek |
115 | develop a liking for | (birini zamanla) sevmeye başlamak |
116 | develop fever | ateşi çıkmak |
117 | die for doing | can’t wait to do yapmak için can atmak |
118 | do away with somebody/something | yıkmak, yok etmek, öldürmek |
119 | do harm to | --- e zarar vermek |
120 | Do I make myself clear? | Kendimi ifade edebildim mi? Anlıyor musun? |
121 | do nothing but V1 (DO) | ---- nın dışında bir şey yapmamak |
122 | do one’s best | elinden gelenin en iyisini yapmak |
123 | do somebody a favour | birine iyilik yapmak |
124 | Don’t be long! | Sakın geç kalma *** I won’t be long Geç kalmam! |
125 | Don’t make me laugh! | Beni güldürme! |
126 | draw a conclusion from | --- den sonuç çıkarmak |
127 | drive somebody crazy/mad | delirtmek, çıldırtmak |
128 | earn a living | make a living geçimini sağlamak, parasını kazanmak |
129 | eat like a horse | kıtlıktan çıkmış gibi yemek |
130 | end in a draw | (maç, oyun vb için) berabere bitmek |
131 | end up in | (hapishane, hastane vb bir yerde) son bulmak, sonuçlanmak |
132 | end up with | bir şeyle sonuçlanmak |
133 | Enjoy it! | Afiyet olsun! |
134 | every now and then | arada sırada, zaman zaman |
135 | every other day | gün aşırı, birer gün arayla |
136 | except for | with the exception of -- nın haricinde, -- den başka |
137 | Exceptions don’t break rules! | İstisnalar kaideyi bozmaz! |
138 | face to face | yüz yüze, bire bir |
139 | fall asleep | uyuya kalmak |
140 | fall into disfavour with | --- ile muhalefete düşmek |
141 | fall into disrepute | itibarı zedelenmek, gözden düşmek |
142 | fall on the same date | --- ile aynı tarihe denk gelmek |
143 | fall out of love with | aşık olduğundan ayrılmak X fall in love with |
144 | fall out with somebody | birisi ile kavga etmek |
145 | fall short of (expectations) | beklentiye cevap verememek |
146 | far from being + adjective | (mükemmel, iyi vb) olmaktan çok uzak |
147 | feel at home | kendini evinde gibi hissetmek |
148 | feel like + Ving | arzu etmek, istemek |
149 | feel like a fish out of water | kendini sudan çıkmış balık gibi hissetmek |
150 | few and far between | once in a while kırk yılda bir |
151 | find it hard/difficult TO DO | yapmakta zorlanmak |
152 | for a change | değişiklik olsun diye |
153 | for a fortnight | iki haftalığına |
154 | for ages | uzun bir sure |
155 | for certain | for sure kesin olarak, emin bir şekilde |
156 | for good | sonsuza kadar, ebediyen (forever) |
157 | for instance | örneğin (for example ) |
158 | for no (good) reason | durduk yere, sebepsiz yere |
159 | for once | sadece bir kereliğine mahsus |
160 | for sale | satılık |
161 | for short | bir ismin kısaltması (ODTÜ, NATO, TBMM vb ) |
162 | for some reason | bir takım sebeplerden dolayı |
163 | for sure | for certain kesin olarak, emin bir şekilde |
164 | for the benefit of | ---- nın yararı için, ---- e faydalı olması için |
165 | for the purpose of | --- mek için, --- mek amacıyla |
166 | for the sake of | hatırına, uğruna, aşkına |
167 | for the time being | şu anda |
168 | from experience | tecrübelere dayanarak |
169 | from memory | by heart ezberden |
170 | from now on | şu andan/tarihten itibaren (from this date forward ) |
171 | from the horse’s mouth | ilk ağızdan (haber) |
172 | from time to time | zaman zaman ( at times ) |
173 | from top to head | tepeden tırnağa |
174 | gain access to | gain entrance to --- e erişmek, --- e ulaşmak |
175 | gain favour with | birisinin gözüne girmek/beğenisini kazanmak |
176 | get away with something | (1) alıp kaçmak, sıvışmak (para vb) (2) yaptığı bir kabahatin cezsını çekmemek, yanına kar kalmak |
177 | get along/on with somebody | birisi ile geçinmek |
178 | get on somebody’s nerves | sinirlendirmek, delirtmek |
179 | get stranded | mahsur kalmak |
180 | get through doing something | bir şeyi yapmakta muvaffak olmak |
181 | Get well soon! | Geçmiş Olsun! Acil Şifalar Dilerim! |
182 | give birth to | doğurmak, doğum yapmak |
183 | give priority/precedence to | (birine veya bir şeye) öncelik tanımak |
184 | give rise to | give way to sebep olmak |
185 | give somebody a blow | birine darbe indirmek |
186 | give somebody a cold reception | birini soğuk karşılamak |
187 | give somebody a lift | birini arabayla bir yere bırakmak |
188 | give somebody a ring | give somebody a shout birini telefonla aramak |
189 | give somebody a shot | give somebody an injection aşı yapmak |
190 | give somebody a warm reception | birini sıcak karşılamak |
191 | give somebody a warning | birini uyarmak |
192 | give way to | give rise to sebep olmak, yol açmak |
193 | give/lend somebody a hand with something | birine yardım etmek |
194 | go astray | (1) (hayvanlar için) sürüden ayrılmak (2) (insan için) sapıtmak |
195 | go bankrupt | iflas etmek |
196 | go by / go past | --- nın önünden geçmek |
197 | go cold with somebody | birinden soğumak |
198 | go crazy | go mad çıldırmak, kafayı yemek |
199 | go for a stroll | go for a walk take a walk yürüyüşe çıkmak |
200 | go into action | take action harekete geçmek |
201 | go out of business | iflas etmek (go bankrupt) |
202 | go out of hand | kontrolden çıkmak |
203 | go senile | bunamak |
204 | hand in hand | el ele |
205 | Handle with care! | Dikkatli taşıyın! |
206 | have a look at | göz atmak ( take a look at) |
207 | have a memory/mind like a sieve | berbat bir hafızası olmak |
208 | have a row with somebody over something | birisiyle bir konuda tartışmak |
209 | have a word with somebody | birisiyle ciddi bir konuda konuşmak |
210 | have an affair with | birisiyle ilişki yaşamak |
211 | have an effect/impact on/upon | etkilemek, üzerinde etkisi olmak |
212 | have butterflies in one’s stomach | heyecandan midesine kramplar girmek |
213 | have confidence in | güvenmek ( trust ) |
214 | have difficulty/trouble (in) + Ving | --- yapmakta zorlanmak |
215 | have no other choice but TO DO | ---- yapmaktan başka çare yok |
216 | have to do with | ile alakası/ilgisi olmak |
217 | Help yourself! | Buyrun yiyin! |
218 | I haven’t the faintest/slightest idea! | En ufak bir fikrim bile yok! |
219 | in (dire) need of | --- e (çok) ihtiyacı olmak |
220 | in a bad temper | asabi, sinirli |
221 | in a hurry | alelacele, acelesi olmak (in haste) |
222 | in a mess | darmadağınık, pislik içerisinde |
223 | in a moment | az sonra, birazdan |
224 | in a row | in succession artarda, peş peşe |
225 | in a way | in some way in one way or anotherthis way or that way şöyle veya böyle, bir şekilde |
226 | in accordance with | according to --- e göre |
227 | in addition to | apart from as well as ---e ilaveten, --- nın yanısıra |
228 | in advance (of) | önceden, peşinen |
229 | in agony | in pain acı çekerek, acı içerisinde |
230 | in aid of | --- nın yararına (for the benefit of) |
231 | in an answer to | in response to in reply to cevap/karşılık olarak |
232 | in an effort to | in an attempt to in order to --- mek amacıyla |
233 | in brief | kısaca, özetle (in short) |
234 | in captivity | esaret altında, tutuklu |
235 | in case of | durumunda |
236 | in cash | nakit ile ödeme |
237 | in charge of | ---- den sorumlu, --- ile yükümlü |
238 | in common with | birisiyle veya bir şeyle ortak noktası bulunmak |
239 | in compliance/agreement with | -- uygun olarak, (emre) itaat ederek |
240 | in conclusion | sonuç olarak (as a result) |
241 | in connection with | --- ile bağlantılı |
242 | in consideration of | göz önünde bulundurarak |
243 | in danger of | --- tehlikesiyle karşı karşıya |
244 | in debt | borçlu |
245 | in defiance of | karşı çıkarak; karşı gelerek |
246 | in demand | revaçta, rağbet gören |
247 | in detail | at length ayrıntılı bir biçimde, uzun uzadıya |
248 | in detention | under arrest göz altında, tutuklu |
249 | in disarray | in a jumble düzensiz, karmakarışık |
250 | in disgust | tiksinerek, iğrenerek |
251 | in due course | zamanla, vakti gelince |
252 | in error | hatalı, yanlışlıkla (at fault) |
253 | in exasperation | öfkeyle, çok kızgın bir şekilde |
254 | in excess | aşırı miktarda |
255 | in exchange for | in return for -- nın karşılığında, -- e karşılık olarak |
256 | in existence | var olan, mevcut (available) |
257 | in fact | in reality aslında, işin doğrusu |
258 | in fashion | modaya uygun |
259 | in favour of | --- lehinde olmak, --- taraftar olmak |
260 | in flames | alevler içerisinde |
261 | in general | genellikle |
262 | in good condition | iyi durumda, zarar ziyan görmemiş |
263 | in haste | telaşla, aceleyle (in a hurry) |
264 | in high spirits | morali çok iyi, gününde (in a good mood) |
265 | in ink | mürekkeple |
266 | in instalment | taksitle ödeme |
267 | in length | uzunluk bakımından |
268 | in light/view of | --- nın işığı altında, --- yı göz önünde tutarak |
269 | in love with | aşık olmak |
270 | in low spirits | morali bozuk, gününde değil (in a bad mood) |
271 | in moderation | ılımlı bir şekilde, fazla abartmadan |
272 | in no mood for | bir şeyi yapacak halde/psikolojide olmamak |
273 | in no time | yakında, az sonra |
274 | in no uncertain terms | kesin bir dille, lafı gevelemeden söylemek |
275 | in opposition to | as opposed to contrary to #AD? |
276 | in order | düzenli, tertipli |
277 | in other words | başka bir deyişle, diğer bir ifadeyle |
278 | in pain | in agony acı içinde |
279 | in part | kısmen |
280 | in particular | özellikle |
281 | in person | şahsen, bire bir |
282 | in pieces | paramparça |
283 | in place of | --- nın yerine (instead of) |
284 | in practice | uygulamada |
285 | in prison | mahkum |
286 | in private | özel olarak |
287 | in progress | devam etmekte olan, sürmekte olan |
288 | in public | alenen, açıkça, ulu orta yerde |
289 | in pursuit of | #AD? |
290 | in reality | in fact aslında, doğrusu |
291 | in relation to | --- ile ilgili olarak |
292 | in reply to | in response to in an answer to cevap/karşılık olarak |
293 | in reproach | sitemle, yakınarak, şikayet edercesine |
294 | in respect of | in relation to ---- ile ilgili olarak |
295 | in respect/regard to | with respect/regard to --- konusunda |
296 | in response to | in reply to in an answer to cevap/karşılık olarak |
297 | in return for | karşılığında (in exchange for ) |
298 | in season | mevsiminde (elma, muz vb), turfanda olmayan |
299 | in secret | gizli bir şekilde |
300 | in self-defence | nefsi müdafaa olarak, kendini savunmak amacıyla |
301 | in short | özetle (in brief / in summary ) |
302 | in sight | görünürde, görünebilir (visible) |
303 | in silence | sessizce |
304 | in store for | --- yı bekleyen, (yapılmayı) bekleyen |
305 | in succession | in a row artarda, peş peşe |
306 | in tears | ağlamaklı, ağlayan |
307 | in terms of | --- nın açısından, ---- e bakımından (with respect to) |
308 | in the absence of | --- nın yokluğunda |
309 | in the air | muallakta, henüz net bir karar çıkmamış |
310 | in the broad daylight | güpe gündüz |
311 | in the case of | --- durumunda |
312 | in the circumstances | normal şartlar altında |
313 | in the country | kırsal kesimde, şehir merkezinden çok uzak |
314 | in the course of | --- esnasında, ---- sırasında |
315 | in the event of | --- olduğu durumda |
316 | in the existence of | in the presence of -- nın varlığında/huzurunda |
317 | in the face/teeth of | --- karşısında, --- e rağmen |
318 | in the habit of | alışkanlığına sahip, yapmaya alışkın |
319 | in the limelight | çok ilgi gören, çok göze batan |
320 | in the long run | uzun vadede |
321 | in the mean time | bu arada, bu süre zarfında |
322 | in the middle of | --- nın ortasında |
323 | in the middle of nowhere | uçsuz bucaksız bir yerde |
324 | in the name of | --- nın adına, --- nın emriyle (God,The king vb) |
325 | in the open | açık alanda (out of doors) |
326 | in the presence of | in the existence of nın varlığında, nın huzurunda |
327 | in the short run | kısa vadede |
328 | in the suburbs | varoşlarda, kenar mahallede |
329 | in the wake of | --- nın ardından, --- nın akabinde (savaş, felaket vb) |
330 | in theory | teoride, teorik olarak |
331 | in time | vaktinden biraz önce (on time just IN time tam vaktinde ) |
332 | in touch with | irtibat halinde |
333 | in trouble | başı belada |
334 | in tune | ahenkli |
335 | in turn | sırayla |
336 | in vain | boşuna, boş yere (of no avail) |
337 | in view of | --- yı düşünerek, --- yı göz önüne alarak |
338 | in vogue | in fashion moda olan |
339 | in/out of keeping with | --- ya uygun olarak, --- ya uymayan |
340 | in/with the hope of | --- umuduyla |
341 | inside out | giysinin ters yüzünü giymek |
342 | instead of | --- nın yerine (in place of) |
343 | irrespective of | --- e bakılmaksızın, --- e rağmen (regardless of) |
344 | It is fine with me! | Benim için bir sakıncası yok! Bana uyar! |
345 | It is no use/good + Ving | ---- mak iyi olmaz/fayda etmez |
346 | It is raining cats and dogs | bardaktan boşalırcasına yağmur yağıyor |
347 | It suits you! | Sana çok yakışmış! |
348 | judging from | --- den yola çıkarak, --- e bakılırsa |
349 | jump out of one’s skin | ödü patlamak, çok korkmak |
350 | jump to a conclusion | erken (iyi düşünmeden) sonuç çıkarmak |
351 | Just a moment/minute! | Bir saniye/dakika lütfen! |
352 | keep abreast of | yeni gelişmeleri öğrenmek, olup biteni öğrenmek |
353 | keep ahead of somebody | birini geride bırakmak, önde gitmek |
354 | keep on eye on | göz kulak olmak |
355 | kick the bucket | gebermek |
356 | know like the back of one’s hand | bir yeri avucunun içi gibi bilmek |
357 | later in the day | günün ilerleyen saatlerinde |
358 | later on | daha sonra |
359 | lead a modest life | (1) mütevazi bir hayat yaşamak (2) fakir olmak |
360 | leave somebody alone | (1) birini rahat bırakmak(2)birini yalnız bırakmak |
361 | leave somebody to his own devices | birini kendi haline bırakmak |
362 | let alone DO | ---- bir yana, ---- yapmak şöyle dursun, --- bunu bırak |
363 | lie in ambush | pusuya yatmak |
364 | like two peas in a pod | bir elmanın iki yarısı gibi |
365 | live on the dole | işsizlik maaşı ile geçinmek |
366 | live up to (expectations) | beklentiye cevap vermek |
367 | look forward to | dört gözle beklemek, sabırsızlanmak |
368 | lose count of | sayısını unutmak |
369 | lose favour with | birisinin gözünden düşmek |
370 | lose one’s consciousness | bayılmak, bilincini kaybetmek(faint) |
371 | lose one’s temper | öfkelenmek, sinirlenmek |
372 | lose touch with | birisiyle irtibatı koparmak/kaybetmek |
373 | lose track of | birinin/bir şeyin izini kaybetmek |
374 | make a bare living | kıt kanaat geçinmek |
375 | make a comment on | bir konuda yorum yapmak |
376 | make a fire | ateş yakmak |
377 | make a fuss about | sık boğaz etmek, üzerine çok düşmek |
378 | make a good point | iyi bir konuya değinmek |
379 | make a living | earn a living geçinmek, hayatını kazanmak |
380 | make a recovery from | iyileşmek ( get over ) |
381 | make allowances for | göz önünde bulundurmak, hesaba katmak |
382 | make contact with | keep/get in touch withbirisiyle irtibata geçmek |
383 | make do with | --- ile idare etmek, yetinmek (para vb) |
384 | make ends meet | iki yakayı bir araya getirmek |
385 | make friends with | birisiyle arkadaşlık kurmak |
386 | make fun of | birisiyle dalga geçmek, birisiyle alay etmek |
387 | make most of | en iyi şekilde faydalanmak (make the best of) |
388 | make oneself home | kendini evinde gibi hissetmek |
389 | make room for | yer açmak |
390 | make sense of | anlamak, --- den mana çıkarmak |
391 | make somebody redundant | birini ihtiyaç fazlası görüp işten kovmak |
392 | make something public | bir şeyi kamuoyuna açıklamak, izah etmek |
393 | make up for | telafi etmek (compensate for) |
394 | make up with | barışmak |
395 | make use of | istifade etmek, yararlanmak (take advantage of) |
396 | Mind your own business! | Sen kendi işine bak! |
397 | miss out on an opportunity | fırsatı kaçırmak |
398 | moreover | furthermore also ayrıca, bunun yanı sıra, üstüne üstlük |
399 | Not that I am aware of | Bildiğim kadarıyla hayır! |
400 | now and again | at times from time to time zaman zaman |
401 | of age | reşit olmuş, 18 yaşından büyük X under age reşit olmamış |
402 | of no avail | futile beyhude, boşuna, faydasız (in vain) |
403 | off and on | on and off kesintili, zaman zaman |
404 | off duty | görev başında olmayan, izinli |
405 | offer somebody bribes | birine rüşvet teklif etmek |
406 | on (that) date | o tarihte |
407 | on a cruise | kısa deniz yolculuğunda |
408 | on a diet | perhizde, diyette, rejimde |
409 | on a large scale | büyük ölçüde |
410 | on a tour/trip | turda, gezide (iş gezisi vb) |
411 | on account of | --- den dolayı, --- nın yüzünden |
412 | on air | yayında (radyoda, televizyonda) |
413 | on all fours | dört ayak üzerinde |
414 | on an empty stomach | aç karınla, boş mideyle |
415 | on an expedition | keşif gezisinde |
416 | on arrival | varınca, olaşınca |
417 | on average | ortalama |
418 | on board | binmiş, yüklenmiş (trene, uçağa vb. ) |
419 | on fire | yanmakta olan (bina vb ) |
420 | on foot | yürüyerek (by walk) |
421 | on good/friendly terms with | birisi ile iyi geçinmek |
422 | on guard | nöbette |
423 | on his way (to) | --- e doğru giderken, --- nın yolunda (eve, okula, vb ) |
424 | on holiday | tatilde |
425 | on leave | izinde, izne çıkmış |
426 | on loan | ödünç olarak, borç para / ödünç verilen (kitap, kaset ) |
427 | on my own | kendi başına |
428 | on no account | asla (under no circumstances) |
429 | on occasions | bazen, zaman zaman |
430 | on purpose | kasten, maksatlı |
431 | on sale | indirimli (for sale satılık ) |
432 | on sight | görür görmez |
433 | on strike | grevde, greve çıkmış |
434 | on television | televizyonda |
435 | on the agenda | gündemde |
436 | on the alert | tetikte |
437 | on the basis of | on the strength of --- e dayanarak |
438 | on the brink/point of | --- nın eşiğinde, --- nın ucunda (yok olmanın vb) |
439 | on the contrary | tam aksine, tersine |
440 | on the decrease | azalan, düşüşe geçmiş X on the increase |
441 | on the dot | tam vaktinde |
442 | on the hour | saat başı |
443 | on the increase | artan, yükselişe geçmiş X on the decrease |
444 | on the other hand | diğer taraftan, öte yandan |
445 | on the outskirts | şehrin eteklerinde |
446 | on the phone | telefonda konuşmak, telefona sahip olmak |
447 | on the point of | --- mek üzere olmak (be about to do) |
448 | on the spot | hemen, derhal (on the spot decision anlık verilen karar) |
449 | on the spur of the moment | anlık verilen karar vb |
450 | on the strength of | -e dayanarak (delil, teori, kanıt vb ) |
451 | on the tip of one’s mind/tongue | dilimin ucunda |
452 | on the verge of | on the edge of kenarında, eşiğinde |
453 | on the whole | genel olarak konuşmak gerekirse (in general) |
454 | on vacation | tatilde, tatile çıkmış (on holiday) |
455 | on/in behalf of | --- nın adına/namına |
456 | once again | once more bir daha, yeniden |
457 | once in a blue moon | once in a while kırk yılda bir |
458 | one by one | teker teker, birer birer |
459 | out of breath | nefes nefese |
460 | out of control | kontrol dışı |
461 | out of curiosity | out of interest sırf meraktan, merak ettiği için |
462 | out of danger | emniyette, tehlikeden uzak |
463 | out of date | tarih, geçmiş |
464 | out of debt | borcu olmayan |
465 | out of doors | açık alanda yapılan etkinlik |
466 | out of fashion | demode olan |
467 | out of interest | out of curiosity sırf meraktan, merak ettiği için |
468 | out of job | between jobs işsiz |
469 | out of kindness | sırf nezaketten/kibarlıktan dolayı |
470 | out of luck | (1) talihsiz, şanssız (2) sırf şans eseri |
471 | out of order | bozuk, dağınık |
472 | out of place | olmadık yere konmuş eşya, bulunduğu yere ait olamayan |
473 | out of practice | elini eteğini çekmek / antrenmansız olmak |
474 | out of print | artık basılmayan, tedahülden kalkmak |
475 | out of reach | ulaşılamayan X (within reach ulaşılabilir mesafede) |
476 | out of season | serada yetişmiş, turfanda (elma, muz vb) |
477 | out of sight | gözden kaybolmak, görünmez (invisible) |
478 | out of the ordinary | sıra dışı, olağanüstü (extraordinary) |
479 | out of the question | imkansız X (in question söz konusu ) |
480 | out of tune | ahenksiz, detone (şarkı vb) |
481 | out of use | artık kullanılmayan (disused) |
482 | out of work | işsiz (off work izne çıkmış on leave) |
483 | pay a compliment to somebody on something | iltifatta bulunmak |
484 | pay attention to | dikkat etmek |
485 | peace and quiet | huzur ve sükunet, sessiz ve sakin |
486 | play a trick on | kandırmak, aldatmak ( deceive) |
487 | pros and cons | bir durumun olumlu ve olumsuz yanları |
488 | Pull yourself together! | Toparlan ! Kendine gel ! Kendine mukayyet ol ! |
489 | put blame on | suçlamak, suçu üzerine atmak |
490 | put curse on | lanetlemek |
491 | put faith in | inanmak, güvenmek |
492 | put into practice | uygulamaya koymak, yürürlüğe koymak (fulfil) |
493 | put matters right | işleri yoluna sokmak |
494 | put pressure on | baskı uygulamak ( urge/force ) |
495 | put somebody at ease | birinin içine su serpmek (relieve) |
496 | put up with | katlanmak, tahammül etmek (tolerate) |
497 | put/lay emphasis on | vurgulamak, dikkat çekmek |
498 | receive a blow | darbe almak, darbe yemek |
499 | regain one’s consciousness | ayılmak, kendine gelmek (come round) |
500 | regardless of | irrespective of --- e rağmen, --- e bakılmaksızın |
501 | release somebody on bail | birini kefaletle serbest bırakmak |
502 | run a business | bir işletmeyi/iş yerini idare etmek/yönetmek |
503 | run a high fever | ateşler içerisinde yanmak, çok ateşi çıkmak |
504 | run for presidency | başkanlığa adaylığını koymak |
505 | run out of time/money | zamanın/paranın vb tükenmesi, bitmesi |
506 | safe and sound | sağ salim, kazasız belasız (intact) |
507 | sentence somebody to life imprisonment | ömürboyu hapse mahkum etmek |
508 | set fire to | ateşe vermek, kundaklamak (arson) |
509 | set somebody free | birini serbest bırakmak |
510 | shed light on | aydınlatmak, açığa kavuşturmak (bring into light) |
511 | sleep like a log | kütük gibi uyumak |
512 | smoke like a chimney | çok fazla sigara içmek, tiryaki olmak |
513 | so as to | in order to in an attempt/effort to --- mek için |
514 | speak ill of | birisi hakkında atıp tutmak, kötü konuşmak |
515 | speak with a stammer | kekeleyerek konuşmak, kekelemek |
516 | stay aloof to | birine veya bir şeye soğuk durmak, sıcak bakmamak |
517 | step by step | adım adım, yavaş yavaş |
518 | stick to the subject | konuya sadık kalmak, konudan sapmamak |
519 | strike up a friendship with somebody | birisiyle arkadaşlık kurmak |
520 | take a nap | şekerleme yapmak, uyumak |
521 | take advantage of | istifade etmek, yararlanmak ( make use of ) |
522 | take bribes | birine rüşvet yedirmek |
523 | take care of | ilgilenmek, bakımını üstlenmek ( look after ) |
524 | take charge of | devralmak ( take over ) |
525 | take into account/consideration | hesaba katmak, düşünmek |
526 | Take my word for it! | Benim nasihatime kulak ver! |
527 | take no notice of | kale almamak, iplememek ( ignore ) |
528 | take offence | alınmak, gücenmek, gücüne gitmek (resent) |
529 | take one’s mind off | kafayı dağıtmak, kafayı dinlemek |
530 | take part in | katılmak ( participate in join in ) |
531 | take pleasure in | den hoşlanmak/zevk almak (derive pleasure from) |
532 | take pride in | gurur duymak ( be proud of ) |
533 | take pulse | bir hastanın nabzını ölçmek |
534 | take revenge on | intikam almak |
535 | take somebody by surprise | catch somebody by surprise şaşırtmak |
536 | take somebody/something as he/it is | birini/birşeyi olduğu gibi kabul etmek |
537 | take temperature | bir hastanın ateşini ölçmek |
538 | take the day/week off | (bir günlük/haftalık) izne çıkmak |
539 | Take your time! | Rahatına bak! Daha bol bol vaktin var! |
540 | talk behind somebody’s back | birinin dedikodusunu yapmak |
541 | tell the difference between | arasındaki farkı anlamak |
542 | the chances are that | it is likely that muhtemeldir ki, galiba -- |
543 | the cost of living | hayat pahalılığı |
544 | the other day | bir kaç gün once, geçenlerde ( a few days ago) |
545 | There is no point/sense in + Ving | --- nın bir manası yok |
546 | To be honest | To be frank doğrusunu söylemek gerekirse, dürüst olmak gerekirse |
547 | to the point | konu ile ilgisi olmak |
548 | Try as you may/might,… | Ne kadar uğrasırsan uğraş, … |
549 | under age | reşit olmayan, 18 yaşını henüz doldurmamış X (of age) |
550 | under arrest | in detention göz altında, tutuklu |
551 | under discussion | tartışılan |
552 | under guarantee | garanti altında |
553 | under no circumstances | hiç bir koşulda, asla (on no account) |
554 | under pressure | baskı altında |
555 | under the disguise of | --- maskesi altında |
556 | under the heading of | --- başlığı altında |
557 | under the impression of | --- izlenimi edinmiş |
558 | under the influence of | --- nın etkisi altında |
559 | under the pretext of | --- bahanesiyle |
560 | under the weather | morali bozuk (in a bad mood) |
561 | under/in the circumstances | normal şartlar altında |
562 | up to date | up to now up to the present time şu ana kadar |
563 | upside down | baş aşağı |
564 | wander off the subject | konudan sapmak |
565 | Watch your steps! | Önüne bak! Adımlarına dikkat et! |
566 | What is wrong with you? | Senin neyin var? |
567 | with a view to | --- mek amacıyla |
568 | with ease | kolaylıkla, rahat bir şekilde |
569 | with/in respect to | --- nın açısından, - e bakımından (in terms of) |
570 | without delay | hemen, gecikmeden ( immediately ) |
571 | without doubt | şüphesiz |
572 | without fail | aralıksız, fire vermeden, hatasız |
573 | without regard to | regardless of --- e bakmaksızın, --- olursa olsun |
574 | without warning | ansızın, pat diye, birden bire ( all at once) |
575 | You are kidding me! | Benimle kafa buluyorsun! Şaka yapıyorsun! |
576 | You have got a point! | Haklısın! |
- Sorhocam
- Tarım Ziraat Ders Notları
- Ziraat Fakültesi Ders Notları
- 0 dosya
- 0 resim
- 0 yorum