Sorhocam.com 2014 yılında Ziraat Mühendisi Arafa KARAÇELEBİ tarafından kurulmuş olup herkesin faydalanabilmesi için ücretsiz olarak hizmet vermektedir.
Üds, Kpds - Yaygın Prepositional İdioms Nelerdir?
- Sorhocam
- Tarım Ziraat Ders Notları
- Ziraat Fakültesi Ders Notları
- 0 dosya
- 0 resim
- 0 yorum
- 305 okunma
Bu listede Üds, Kpds vb gibi İngilizce sınavlarda çok karşılaşılan ve önemli olan 576 adet Prepositional Idioms içermektedir. Ayrıca İngilizce de en çok kullanılan kelimeler için Türkçe - İngilizce Sözlük sayfamızı da ziyaret edebilirsiniz.
1 | above all | bilhassa, özellikle |
2 | according to one tradition | bir rivayete göre (according to accounts) |
3 | against will | istemeyerek, zorla |
4 | ahead of | --- nın önünde gitmek |
5 | all of a sudden | ansızın, birden bire (without warning) |
6 | all too soon | pek erken, zamansız (ölüm vb) |
7 | apart from | (1) den başka (2) --- nın yanısıra |
8 | arm in arm | kol kola |
9 | as a rule | kural olarak |
10 | as for | as to --- e gelince, söz konusu --- olunca |
11 | as opposed to | in contrast to --- ya karşılık, ---- ile kıyaslandığında |
12 | as regards | with regard to --- ile ilgili olarak |
13 | as yet | şimdilik, henüz |
14 | at (the crack of) dawn | sabahın köründe, şafakla beraber |
15 | at a disadvantage | dezavantajlı durumda |
16 | at a discount | indirimli fiyata (almak, satmak) |
17 | at a glance | bir bakışta |
18 | at a high/low price | yüksek/düşük bir fiyata |
19 | at a loss | (1) ne yapacağını bilmez, şaşırmış durumda (2) zararına |
20 | at a time | bir defada |
21 | at all costs | ne pahasına olursa olsun |
22 | at any rate | en azından |
23 | at any time | her an |
24 | at best | en iyi ihtimalle, taş çatlasa |
25 | at birth | doğum anında, doğarken |
26 | at death | ölünce, ölürken |
27 | at ease | rahatı/keyfi yerinde *** with ease kolaylıkla |
28 | at first | ilk etapta, ilk başta |
29 | at first sight | ilk bakışta |
30 | at full speed | tam gazla, son hızla |
31 | at intervals | aralıklarla, ara ara, zaman zaman |
32 | at large | (1) firari (2) detaylı olarak (in detail = at length) |
33 | at last | nihayet, sonunda |
34 | at least | en azından |
35 | at length | uzun uzadıya (in detail at large) |
36 | at odds with | --- ile arası bozuk olmak |
37 | at one time | zamanın birinde, vaktin birinde |
38 | at one’s disposal | at one’s service birinin emrine hazır olmak |
39 | at one’s leisure | boş zamanlarında |
40 | at random | rasgele, tesadüfen |
41 | at risk | risk altında |
42 | at the age of | yaşlarında, yaşında |
43 | at the expense of | at the cost of --- nın pahasına |
44 | at the latest | en geç |
45 | at the mercy of | --- nın merhametine/insafına kalmış |
46 | at the most | en çok, taş çatlasa |
47 | at the peak of | --- nın zirvesinde |
48 | at the time | o onda (at that time) |
49 | at times | from time to time zaman zaman, bazen |
50 | at variance with | --- ile ters düşmek, --- ile çelişmek |
51 | at war (with) | ---- ile savaş halinde olmak |
52 | at will | kendi isteğiyle |
53 | at work | işte, iş yerinde |
54 | at worst | en kötü ihtimalle |
55 | at your own risk | olacaklardan siz sorumlusunuz (arabanızı olmadık yere park edince arabanın başına geleceklerden siz sorumlu olursunuz) |
56 | attach/give importance to | önem vermek |
57 | back and forth | ileri geri (hareket) (to and fro) |
58 | back to front | elbisenin önünü arkasına giymek |
59 | be over the moon | sevinçten havalara uçmak |
60 | bear grudge against | birine karşı kin gütmek |
61 | bear resemblance to | ile benzerlik göstermek |
62 | beat around the bush | bin dereden su getirmek |
63 | Behave yourself! | Kendine gel! Terbiyeni takın ! |
64 | beside the point | konu ile ilgisi olmamak X to the point |
65 | beyond comprehension | anlaşılamayacak kadar karışık, detaylı |
66 | beyond recognition | tanınmaz hale gelmiş (kaza sonrası ceset vb) |
67 | bid farewell to | say goodbye to veda etmek |
68 | blame somebody/something for | den dolayı birini suçlamak |
69 | break even | ne kar ne de zarar etmek |
70 | break the ice | iki kişinin arasındaki buzları eritmek |
71 | bring to light | aydınlatmak, açığa kavuşturmak (shed light on) |
72 | burst into flames | alev almak, ateş almak |
73 | burst into laughter/tears | kahkahaya/gözyaşlarına boğulmak |
74 | by a hair’s breadth | kıl payı |
75 | by accident | kazara, tesadüfen |
76 | by all means | (1) her şeye rağmen (2) elbette |
77 | by and by | yakında, çok geçmeden |
78 | by and large | in general genel olarak |
79 | by chance | tesadüfen |
80 | by coincidence | tesadüf eseri, tesadüfen |
81 | by degrees | derece derece, basamak basamak |
82 | by ear | kulaktan dolma, kulaktan kulağa |
83 | by far | şu ana kadar ki, o ana kadar ki olanlar arasında |
84 | by force | zorla, güç kullanarak |
85 | by hand | elle, elini kullanarak |
86 | by heart | ezbere (from memory ) |
87 | by large | genellikle |
88 | by law | kanunlara göre |
89 | by means of | sayesinde, vasıtasıyla (by virtue of through) |
90 | by mistake | kazara ( by accident ) |
91 | by name | ismiyle (hitap ederken) |
92 | by no means | asla, hiçbir şekilde (on no account) |
93 | by sight | görünüş olarak |
94 | By the way | Sırası gelmişken, Bu arada |
95 | by virtue of | ---- den dolayı, nedeniyle |
96 | by way of | yoluyla, üzerinden (Ankara’ya İzmir üzerinden gitmek) |
97 | by word of mouth | ağız yoluyla |
98 | call attention to | dikkat çekmek, vurgulamak ( point out ) |
99 | can’t bear+Ving/to do | can’t stand+Ving katlanmak, tahammül etmek |
100 | can’t help + Ving | kendini alamamak, kendine hakim olamamak |
101 | can’t make it (to) | önceden kararlaştırılan bir plana uyamama |
102 | catch a glimpse of | gözüne ilişmek ( catch sight of ) |
103 | catch somebody in action/in the act/red-handed | suç üstü yakalamak |
104 | catch somebody unawares | birini gafil avlamak, hazırlıksız yakalamak |
105 | catch/take somebody by surprise | birini şaşırtmak |
106 | catch/keep up with somebody/something | hızına yetişmek |
107 | come into being | come into existence meydana gelmek, var olmak |
108 | come to an agreement | reach an agreement uzlaşmaya varmak |
109 | come to an end | come to a halt sona ermek, bitmek |
110 | come to light | aydınlığa kavuşmak |
111 | commit suicide | intihar etmek |
112 | cram one’s brains | beyin patlatmak, çok fazla çalışmak |
113 | derive pleasure from | --- den zevk almak (take pleasure in) |
114 | develop a crash on | birine tutulmak, birini çok sevmek |
115 | develop a liking for | (birini zamanla) sevmeye başlamak |
116 | develop fever | ateşi çıkmak |
117 | die for doing | can’t wait to do yapmak için can atmak |
118 | do away with somebody/something | yıkmak, yok etmek, öldürmek |
119 | do harm to | --- e zarar vermek |
120 | Do I make myself clear? | Kendimi ifade edebildim mi? Anlıyor musun? |
121 | do nothing but V1 (DO) | ---- nın dışında bir şey yapmamak |
122 | do one’s best | elinden gelenin en iyisini yapmak |
123 | do somebody a favour | birine iyilik yapmak |
124 | Don’t be long! | Sakın geç kalma *** I won’t be long Geç kalmam! |
125 | Don’t make me laugh! | Beni güldürme! |
126 | draw a conclusion from | --- den sonuç çıkarmak |
127 | drive somebody crazy/mad | delirtmek, çıldırtmak |
128 | earn a living | make a living geçimini sağlamak, parasını kazanmak |
129 | eat like a horse | kıtlıktan çıkmış gibi yemek |
130 | end in a draw | (maç, oyun vb için) berabere bitmek |
131 | end up in | (hapishane, hastane vb bir yerde) son bulmak, sonuçlanmak |
132 | end up with | bir şeyle sonuçlanmak |
133 | Enjoy it! | Afiyet olsun! |
134 | every now and then | arada sırada, zaman zaman |
135 | every other day | gün aşırı, birer gün arayla |
136 | except for | with the exception of -- nın haricinde, -- den başka |
137 | Exceptions don’t break rules! | İstisnalar kaideyi bozmaz! |
138 | face to face | yüz yüze, bire bir |
139 | fall asleep | uyuya kalmak |
140 | fall into disfavour with | --- ile muhalefete düşmek |
141 | fall into disrepute | itibarı zedelenmek, gözden düşmek |
142 | fall on the same date | --- ile aynı tarihe denk gelmek |
143 | fall out of love with | aşık olduğundan ayrılmak X fall in love with |
144 | fall out with somebody | birisi ile kavga etmek |
145 | fall short of (expectations) | beklentiye cevap verememek |
146 | far from being + adjective | (mükemmel, iyi vb) olmaktan çok uzak |
147 | feel at home | kendini evinde gibi hissetmek |
148 | feel like + Ving | arzu etmek, istemek |
149 | feel like a fish out of water | kendini sudan çıkmış balık gibi hissetmek |
150 | few and far between | once in a while kırk yılda bir |
151 | find it hard/difficult TO DO | yapmakta zorlanmak |
152 | for a change | değişiklik olsun diye |
153 | for a fortnight | iki haftalığına |
154 | for ages | uzun bir sure |
155 | for certain | for sure kesin olarak, emin bir şekilde |
156 | for good | sonsuza kadar, ebediyen (forever) |
157 | for instance | örneğin (for example ) |
158 | for no (good) reason | durduk yere, sebepsiz yere |
159 | for once | sadece bir kereliğine mahsus |
160 | for sale | satılık |
161 | for short | bir ismin kısaltması (ODTÜ, NATO, TBMM vb ) |
162 | for some reason | bir takım sebeplerden dolayı |
163 | for sure | for certain kesin olarak, emin bir şekilde |
164 | for the benefit of | ---- nın yararı için, ---- e faydalı olması için |
165 | for the purpose of | --- mek için, --- mek amacıyla |
166 | for the sake of | hatırına, uğruna, aşkına |
167 | for the time being | şu anda |
168 | from experience | tecrübelere dayanarak |
169 | from memory | by heart ezberden |
170 | from now on | şu andan/tarihten itibaren (from this date forward ) |
171 | from the horse’s mouth | ilk ağızdan (haber) |
172 | from time to time | zaman zaman ( at times ) |
173 | from top to head | tepeden tırnağa |
174 | gain access to | gain entrance to --- e erişmek, --- e ulaşmak |
175 | gain favour with | birisinin gözüne girmek/beğenisini kazanmak |
176 | get away with something | (1) alıp kaçmak, sıvışmak (para vb) (2) yaptığı bir kabahatin cezsını çekmemek, yanına kar kalmak |
177 | get along/on with somebody | birisi ile geçinmek |
178 | get on somebody’s nerves | sinirlendirmek, delirtmek |
179 | get stranded | mahsur kalmak |
180 | get through doing something | bir şeyi yapmakta muvaffak olmak |
181 | Get well soon! | Geçmiş Olsun! Acil Şifalar Dilerim! |
182 | give birth to | doğurmak, doğum yapmak |
183 | give priority/precedence to | (birine veya bir şeye) öncelik tanımak |
184 | give rise to | give way to sebep olmak |
185 | give somebody a blow | birine darbe indirmek |
186 | give somebody a cold reception | birini soğuk karşılamak |
187 | give somebody a lift | birini arabayla bir yere bırakmak |
188 | give somebody a ring | give somebody a shout birini telefonla aramak |
189 | give somebody a shot | give somebody an injection aşı yapmak |
190 | give somebody a warm reception | birini sıcak karşılamak |
191 | give somebody a warning | birini uyarmak |
192 | give way to | give rise to sebep olmak, yol açmak |
193 | give/lend somebody a hand with something | birine yardım etmek |
194 | go astray | (1) (hayvanlar için) sürüden ayrılmak (2) (insan için) sapıtmak |
195 | go bankrupt | iflas etmek |
196 | go by / go past | --- nın önünden geçmek |
197 | go cold with somebody | birinden soğumak |
198 | go crazy | go mad çıldırmak, kafayı yemek |
199 | go for a stroll | go for a walk take a walk yürüyüşe çıkmak |
200 | go into action | take action harekete geçmek |
201 | go out of business | iflas etmek (go bankrupt) |
202 | go out of hand | kontrolden çıkmak |
203 | go senile | bunamak |
204 | hand in hand | el ele |
205 | Handle with care! | Dikkatli taşıyın! |
206 | have a look at | göz atmak ( take a look at) |
207 | have a memory/mind like a sieve | berbat bir hafızası olmak |
208 | have a row with somebody over something | birisiyle bir konuda tartışmak |
209 | have a word with somebody | birisiyle ciddi bir konuda konuşmak |
210 | have an affair with | birisiyle ilişki yaşamak |
211 | have an effect/impact on/upon | etkilemek, üzerinde etkisi olmak |
212 | have butterflies in one’s stomach | heyecandan midesine kramplar girmek |
213 | have confidence in | güvenmek ( trust ) |
214 | have difficulty/trouble (in) + Ving | --- yapmakta zorlanmak |
215 | have no other choice but TO DO | ---- yapmaktan başka çare yok |
216 | have to do with | ile alakası/ilgisi olmak |
217 | Help yourself! | Buyrun yiyin! |
218 | I haven’t the faintest/slightest idea! | En ufak bir fikrim bile yok! |
219 | in (dire) need of | --- e (çok) ihtiyacı olmak |
220 | in a bad temper | asabi, sinirli |
221 | in a hurry | alelacele, acelesi olmak (in haste) |
222 | in a mess | darmadağınık, pislik içerisinde |
223 | in a moment | az sonra, birazdan |
224 | in a row | in succession artarda, peş peşe |
225 | in a way | in some way in one way or anotherthis way or that way şöyle veya böyle, bir şekilde |
226 | in accordance with | according to --- e göre |
227 | in addition to | apart from as well as ---e ilaveten, --- nın yanısıra |
228 | in advance (of) | önceden, peşinen |
229 | in agony | in pain acı çekerek, acı içerisinde |
230 | in aid of | --- nın yararına (for the benefit of) |
231 | in an answer to | in response to in reply to cevap/karşılık olarak |
232 | in an effort to | in an attempt to in order to --- mek amacıyla |
233 | in brief | kısaca, özetle (in short) |
234 | in captivity | esaret altında, tutuklu |
235 | in case of | durumunda |
236 | in cash | nakit ile ödeme |
237 | in charge of | ---- den sorumlu, --- ile yükümlü |
238 | in common with | birisiyle veya bir şeyle ortak noktası bulunmak |
239 | in compliance/agreement with | -- uygun olarak, (emre) itaat ederek |
240 | in conclusion | sonuç olarak (as a result) |
241 | in connection with | --- ile bağlantılı |
242 | in consideration of | göz önünde bulundurarak |
243 | in danger of | --- tehlikesiyle karşı karşıya |
244 | in debt | borçlu |
245 | in defiance of | karşı çıkarak; karşı gelerek |
246 | in demand | revaçta, rağbet gören |
247 | in detail | at length ayrıntılı bir biçimde, uzun uzadıya |
248 | in detention | under arrest göz altında, tutuklu |
249 | in disarray | in a jumble düzensiz, karmakarışık |
250 | in disgust | tiksinerek, iğrenerek |
251 | in due course | zamanla, vakti gelince |
252 | in error | hatalı, yanlışlıkla (at fault) |
253 | in exasperation | öfkeyle, çok kızgın bir şekilde |
254 | in excess | aşırı miktarda |
255 | in exchange for | in return for -- nın karşılığında, -- e karşılık olarak |
256 | in existence | var olan, mevcut (available) |
257 | in fact | in reality aslında, işin doğrusu |
258 | in fashion | modaya uygun |
259 | in favour of | --- lehinde olmak, --- taraftar olmak |
260 | in flames | alevler içerisinde |
261 | in general | genellikle |
262 | in good condition | iyi durumda, zarar ziyan görmemiş |
263 | in haste | telaşla, aceleyle (in a hurry) |
264 | in high spirits | morali çok iyi, gününde (in a good mood) |
265 | in ink | mürekkeple |
266 | in instalment | taksitle ödeme |
267 | in length | uzunluk bakımından |
268 | in light/view of | --- nın işığı altında, --- yı göz önünde tutarak |
269 | in love with | aşık olmak |
270 | in low spirits | morali bozuk, gününde değil (in a bad mood) |
271 | in moderation | ılımlı bir şekilde, fazla abartmadan |
272 | in no mood for | bir şeyi yapacak halde/psikolojide olmamak |
273 | in no time | yakında, az sonra |
274 | in no uncertain terms | kesin bir dille, lafı gevelemeden söylemek |
275 | in opposition to | as opposed to contrary to #AD? |
276 | in order | düzenli, tertipli |
277 | in other words | başka bir deyişle, diğer bir ifadeyle |
278 | in pain | in agony acı içinde |
279 | in part | kısmen |
280 | in particular | özellikle |
281 | in person | şahsen, bire bir |
282 | in pieces | paramparça |
283 | in place of | --- nın yerine (instead of) |
284 | in practice | uygulamada |
285 | in prison | mahkum |
286 | in private | özel olarak |
287 | in progress | devam etmekte olan, sürmekte olan |
288 | in public | alenen, açıkça, ulu orta yerde |
289 | in pursuit of | #AD? |
290 | in reality | in fact aslında, doğrusu |
291 | in relation to | --- ile ilgili olarak |
292 | in reply to | in response to in an answer to cevap/karşılık olarak |
293 | in reproach | sitemle, yakınarak, şikayet edercesine |
294 | in respect of | in relation to ---- ile ilgili olarak |
295 | in respect/regard to | with respect/regard to --- konusunda |
296 | in response to | in reply to in an answer to cevap/karşılık olarak |
297 | in return for | karşılığında (in exchange for ) |
298 | in season | mevsiminde (elma, muz vb), turfanda olmayan |
299 | in secret | gizli bir şekilde |
300 | in self-defence | nefsi müdafaa olarak, kendini savunmak amacıyla |
301 | in short | özetle (in brief / in summary ) |
302 | in sight | görünürde, görünebilir (visible) |
303 | in silence | sessizce |
304 | in store for | --- yı bekleyen, (yapılmayı) bekleyen |
305 | in succession | in a row artarda, peş peşe |
306 | in tears | ağlamaklı, ağlayan |
307 | in terms of | --- nın açısından, ---- e bakımından (with respect to) |
308 | in the absence of | --- nın yokluğunda |
309 | in the air | muallakta, henüz net bir karar çıkmamış |
310 | in the broad daylight | güpe gündüz |
311 | in the case of | --- durumunda |
312 | in the circumstances | normal şartlar altında |
313 | in the country | kırsal kesimde, şehir merkezinden çok uzak |
314 | in the course of | --- esnasında, ---- sırasında |
315 | in the event of | --- olduğu durumda |
316 | in the existence of | in the presence of -- nın varlığında/huzurunda |
317 | in the face/teeth of | --- karşısında, --- e rağmen |
318 | in the habit of | alışkanlığına sahip, yapmaya alışkın |
319 | in the limelight | çok ilgi gören, çok göze batan |
320 | in the long run | uzun vadede |
321 | in the mean time | bu arada, bu süre zarfında |
322 | in the middle of | --- nın ortasında |
323 | in the middle of nowhere | uçsuz bucaksız bir yerde |
324 | in the name of | --- nın adına, --- nın emriyle (God,The king vb) |
325 | in the open | açık alanda (out of doors) |
326 | in the presence of | in the existence of nın varlığında, nın huzurunda |
327 | in the short run | kısa vadede |
328 | in the suburbs | varoşlarda, kenar mahallede |
329 | in the wake of | --- nın ardından, --- nın akabinde (savaş, felaket vb) |
330 | in theory | teoride, teorik olarak |
331 | in time | vaktinden biraz önce (on time just IN time tam vaktinde ) |
332 | in touch with | irtibat halinde |
333 | in trouble | başı belada |
334 | in tune | ahenkli |
335 | in turn | sırayla |
336 | in vain | boşuna, boş yere (of no avail) |
337 | in view of | --- yı düşünerek, --- yı göz önüne alarak |
338 | in vogue | in fashion moda olan |
339 | in/out of keeping with | --- ya uygun olarak, --- ya uymayan |
340 | in/with the hope of | --- umuduyla |
341 | inside out | giysinin ters yüzünü giymek |
342 | instead of | --- nın yerine (in place of) |
343 | irrespective of | --- e bakılmaksızın, --- e rağmen (regardless of) |
344 | It is fine with me! | Benim için bir sakıncası yok! Bana uyar! |
345 | It is no use/good + Ving | ---- mak iyi olmaz/fayda etmez |
346 | It is raining cats and dogs | bardaktan boşalırcasına yağmur yağıyor |
347 | It suits you! | Sana çok yakışmış! |
348 | judging from | --- den yola çıkarak, --- e bakılırsa |
349 | jump out of one’s skin | ödü patlamak, çok korkmak |
350 | jump to a conclusion | erken (iyi düşünmeden) sonuç çıkarmak |
351 | Just a moment/minute! | Bir saniye/dakika lütfen! |
352 | keep abreast of | yeni gelişmeleri öğrenmek, olup biteni öğrenmek |
353 | keep ahead of somebody | birini geride bırakmak, önde gitmek |
354 | keep on eye on | göz kulak olmak |
355 | kick the bucket | gebermek |
356 | know like the back of one’s hand | bir yeri avucunun içi gibi bilmek |
357 | later in the day | günün ilerleyen saatlerinde |
358 | later on | daha sonra |
359 | lead a modest life | (1) mütevazi bir hayat yaşamak (2) fakir olmak |
360 | leave somebody alone | (1) birini rahat bırakmak(2)birini yalnız bırakmak |
361 | leave somebody to his own devices | birini kendi haline bırakmak |
362 | let alone DO | ---- bir yana, ---- yapmak şöyle dursun, --- bunu bırak |
363 | lie in ambush | pusuya yatmak |
364 | like two peas in a pod | bir elmanın iki yarısı gibi |
365 | live on the dole | işsizlik maaşı ile geçinmek |
366 | live up to (expectations) | beklentiye cevap vermek |
367 | look forward to | dört gözle beklemek, sabırsızlanmak |
368 | lose count of | sayısını unutmak |
369 | lose favour with | birisinin gözünden düşmek |
370 | lose one’s consciousness | bayılmak, bilincini kaybetmek(faint) |
371 | lose one’s temper | öfkelenmek, sinirlenmek |
372 | lose touch with | birisiyle irtibatı koparmak/kaybetmek |
373 | lose track of | birinin/bir şeyin izini kaybetmek |
374 | make a bare living | kıt kanaat geçinmek |
375 | make a comment on | bir konuda yorum yapmak |
376 | make a fire | ateş yakmak |
377 | make a fuss about | sık boğaz etmek, üzerine çok düşmek |
378 | make a good point | iyi bir konuya değinmek |
379 | make a living | earn a living geçinmek, hayatını kazanmak |
380 | make a recovery from | iyileşmek ( get over ) |
381 | make allowances for | göz önünde bulundurmak, hesaba katmak |
382 | make contact with | keep/get in touch withbirisiyle irtibata geçmek |
383 | make do with | --- ile idare etmek, yetinmek (para vb) |
384 | make ends meet | iki yakayı bir araya getirmek |
385 | make friends with | birisiyle arkadaşlık kurmak |
386 | make fun of | birisiyle dalga geçmek, birisiyle alay etmek |
387 | make most of | en iyi şekilde faydalanmak (make the best of) |
388 | make oneself home | kendini evinde gibi hissetmek |
389 | make room for | yer açmak |
390 | make sense of | anlamak, --- den mana çıkarmak |
391 | make somebody redundant | birini ihtiyaç fazlası görüp işten kovmak |
392 | make something public | bir şeyi kamuoyuna açıklamak, izah etmek |
393 | make up for | telafi etmek (compensate for) |
394 | make up with | barışmak |
395 | make use of | istifade etmek, yararlanmak (take advantage of) |
396 | Mind your own business! | Sen kendi işine bak! |
397 | miss out on an opportunity | fırsatı kaçırmak |
398 | moreover | furthermore also ayrıca, bunun yanı sıra, üstüne üstlük |
399 | Not that I am aware of | Bildiğim kadarıyla hayır! |
400 | now and again | at times from time to time zaman zaman |
401 | of age | reşit olmuş, 18 yaşından büyük X under age reşit olmamış |
402 | of no avail | futile beyhude, boşuna, faydasız (in vain) |
403 | off and on | on and off kesintili, zaman zaman |
404 | off duty | görev başında olmayan, izinli |
405 | offer somebody bribes | birine rüşvet teklif etmek |
406 | on (that) date | o tarihte |
407 | on a cruise | kısa deniz yolculuğunda |
408 | on a diet | perhizde, diyette, rejimde |
409 | on a large scale | büyük ölçüde |
410 | on a tour/trip | turda, gezide (iş gezisi vb) |
411 | on account of | --- den dolayı, --- nın yüzünden |
412 | on air | yayında (radyoda, televizyonda) |
413 | on all fours | dört ayak üzerinde |
414 | on an empty stomach | aç karınla, boş mideyle |
415 | on an expedition | keşif gezisinde |
416 | on arrival | varınca, olaşınca |
417 | on average | ortalama |
418 | on board | binmiş, yüklenmiş (trene, uçağa vb. ) |
419 | on fire | yanmakta olan (bina vb ) |
420 | on foot | yürüyerek (by walk) |
421 | on good/friendly terms with | birisi ile iyi geçinmek |
422 | on guard | nöbette |
423 | on his way (to) | --- e doğru giderken, --- nın yolunda (eve, okula, vb ) |
424 | on holiday | tatilde |
425 | on leave | izinde, izne çıkmış |
426 | on loan | ödünç olarak, borç para / ödünç verilen (kitap, kaset ) |
427 | on my own | kendi başına |
428 | on no account | asla (under no circumstances) |
429 | on occasions | bazen, zaman zaman |
430 | on purpose | kasten, maksatlı |
431 | on sale | indirimli (for sale satılık ) |
432 | on sight | görür görmez |
433 | on strike | grevde, greve çıkmış |
434 | on television | televizyonda |
435 | on the agenda | gündemde |
436 | on the alert | tetikte |
437 | on the basis of | on the strength of --- e dayanarak |
438 | on the brink/point of | --- nın eşiğinde, --- nın ucunda (yok olmanın vb) |
439 | on the contrary | tam aksine, tersine |
440 | on the decrease | azalan, düşüşe geçmiş X on the increase |
441 | on the dot | tam vaktinde |
442 | on the hour | saat başı |
443 | on the increase | artan, yükselişe geçmiş X on the decrease |
444 | on the other hand | diğer taraftan, öte yandan |
445 | on the outskirts | şehrin eteklerinde |
446 | on the phone | telefonda konuşmak, telefona sahip olmak |
447 | on the point of | --- mek üzere olmak (be about to do) |
448 | on the spot | hemen, derhal (on the spot decision anlık verilen karar) |
449 | on the spur of the moment | anlık verilen karar vb |
450 | on the strength of | -e dayanarak (delil, teori, kanıt vb ) |
451 | on the tip of one’s mind/tongue | dilimin ucunda |
452 | on the verge of | on the edge of kenarında, eşiğinde |
453 | on the whole | genel olarak konuşmak gerekirse (in general) |
454 | on vacation | tatilde, tatile çıkmış (on holiday) |
455 | on/in behalf of | --- nın adına/namına |
456 | once again | once more bir daha, yeniden |
457 | once in a blue moon | once in a while kırk yılda bir |
458 | one by one | teker teker, birer birer |
459 | out of breath | nefes nefese |
460 | out of control | kontrol dışı |
461 | out of curiosity | out of interest sırf meraktan, merak ettiği için |
462 | out of danger | emniyette, tehlikeden uzak |
463 | out of date | tarih, geçmiş |
464 | out of debt | borcu olmayan |
465 | out of doors | açık alanda yapılan etkinlik |
466 | out of fashion | demode olan |
467 | out of interest | out of curiosity sırf meraktan, merak ettiği için |
468 | out of job | between jobs işsiz |
469 | out of kindness | sırf nezaketten/kibarlıktan dolayı |
470 | out of luck | (1) talihsiz, şanssız (2) sırf şans eseri |
471 | out of order | bozuk, dağınık |
472 | out of place | olmadık yere konmuş eşya, bulunduğu yere ait olamayan |
473 | out of practice | elini eteğini çekmek / antrenmansız olmak |
474 | out of print | artık basılmayan, tedahülden kalkmak |
475 | out of reach | ulaşılamayan X (within reach ulaşılabilir mesafede) |
476 | out of season | serada yetişmiş, turfanda (elma, muz vb) |
477 | out of sight | gözden kaybolmak, görünmez (invisible) |
478 | out of the ordinary | sıra dışı, olağanüstü (extraordinary) |
479 | out of the question | imkansız X (in question söz konusu ) |
480 | out of tune | ahenksiz, detone (şarkı vb) |
481 | out of use | artık kullanılmayan (disused) |
482 | out of work | işsiz (off work izne çıkmış on leave) |
483 | pay a compliment to somebody on something | iltifatta bulunmak |
484 | pay attention to | dikkat etmek |
485 | peace and quiet | huzur ve sükunet, sessiz ve sakin |
486 | play a trick on | kandırmak, aldatmak ( deceive) |
487 | pros and cons | bir durumun olumlu ve olumsuz yanları |
488 | Pull yourself together! | Toparlan ! Kendine gel ! Kendine mukayyet ol ! |
489 | put blame on | suçlamak, suçu üzerine atmak |
490 | put curse on | lanetlemek |
491 | put faith in | inanmak, güvenmek |
492 | put into practice | uygulamaya koymak, yürürlüğe koymak (fulfil) |
493 | put matters right | işleri yoluna sokmak |
494 | put pressure on | baskı uygulamak ( urge/force ) |
495 | put somebody at ease | birinin içine su serpmek (relieve) |
496 | put up with | katlanmak, tahammül etmek (tolerate) |
497 | put/lay emphasis on | vurgulamak, dikkat çekmek |
498 | receive a blow | darbe almak, darbe yemek |
499 | regain one’s consciousness | ayılmak, kendine gelmek (come round) |
500 | regardless of | irrespective of --- e rağmen, --- e bakılmaksızın |
501 | release somebody on bail | birini kefaletle serbest bırakmak |
502 | run a business | bir işletmeyi/iş yerini idare etmek/yönetmek |
503 | run a high fever | ateşler içerisinde yanmak, çok ateşi çıkmak |
504 | run for presidency | başkanlığa adaylığını koymak |
505 | run out of time/money | zamanın/paranın vb tükenmesi, bitmesi |
506 | safe and sound | sağ salim, kazasız belasız (intact) |
507 | sentence somebody to life imprisonment | ömürboyu hapse mahkum etmek |
508 | set fire to | ateşe vermek, kundaklamak (arson) |
509 | set somebody free | birini serbest bırakmak |
510 | shed light on | aydınlatmak, açığa kavuşturmak (bring into light) |
511 | sleep like a log | kütük gibi uyumak |
512 | smoke like a chimney | çok fazla sigara içmek, tiryaki olmak |
513 | so as to | in order to in an attempt/effort to --- mek için |
514 | speak ill of | birisi hakkında atıp tutmak, kötü konuşmak |
515 | speak with a stammer | kekeleyerek konuşmak, kekelemek |
516 | stay aloof to | birine veya bir şeye soğuk durmak, sıcak bakmamak |
517 | step by step | adım adım, yavaş yavaş |
518 | stick to the subject | konuya sadık kalmak, konudan sapmamak |
519 | strike up a friendship with somebody | birisiyle arkadaşlık kurmak |
520 | take a nap | şekerleme yapmak, uyumak |
521 | take advantage of | istifade etmek, yararlanmak ( make use of ) |
522 | take bribes | birine rüşvet yedirmek |
523 | take care of | ilgilenmek, bakımını üstlenmek ( look after ) |
524 | take charge of | devralmak ( take over ) |
525 | take into account/consideration | hesaba katmak, düşünmek |
526 | Take my word for it! | Benim nasihatime kulak ver! |
527 | take no notice of | kale almamak, iplememek ( ignore ) |
528 | take offence | alınmak, gücenmek, gücüne gitmek (resent) |
529 | take one’s mind off | kafayı dağıtmak, kafayı dinlemek |
530 | take part in | katılmak ( participate in join in ) |
531 | take pleasure in | den hoşlanmak/zevk almak (derive pleasure from) |
532 | take pride in | gurur duymak ( be proud of ) |
533 | take pulse | bir hastanın nabzını ölçmek |
534 | take revenge on | intikam almak |
535 | take somebody by surprise | catch somebody by surprise şaşırtmak |
536 | take somebody/something as he/it is | birini/birşeyi olduğu gibi kabul etmek |
537 | take temperature | bir hastanın ateşini ölçmek |
538 | take the day/week off | (bir günlük/haftalık) izne çıkmak |
539 | Take your time! | Rahatına bak! Daha bol bol vaktin var! |
540 | talk behind somebody’s back | birinin dedikodusunu yapmak |
541 | tell the difference between | arasındaki farkı anlamak |
542 | the chances are that | it is likely that muhtemeldir ki, galiba -- |
543 | the cost of living | hayat pahalılığı |
544 | the other day | bir kaç gün once, geçenlerde ( a few days ago) |
545 | There is no point/sense in + Ving | --- nın bir manası yok |
546 | To be honest | To be frank doğrusunu söylemek gerekirse, dürüst olmak gerekirse |
547 | to the point | konu ile ilgisi olmak |
548 | Try as you may/might,… | Ne kadar uğrasırsan uğraş, … |
549 | under age | reşit olmayan, 18 yaşını henüz doldurmamış X (of age) |
550 | under arrest | in detention göz altında, tutuklu |
551 | under discussion | tartışılan |
552 | under guarantee | garanti altında |
553 | under no circumstances | hiç bir koşulda, asla (on no account) |
554 | under pressure | baskı altında |
555 | under the disguise of | --- maskesi altında |
556 | under the heading of | --- başlığı altında |
557 | under the impression of | --- izlenimi edinmiş |
558 | under the influence of | --- nın etkisi altında |
559 | under the pretext of | --- bahanesiyle |
560 | under the weather | morali bozuk (in a bad mood) |
561 | under/in the circumstances | normal şartlar altında |
562 | up to date | up to now up to the present time şu ana kadar |
563 | upside down | baş aşağı |
564 | wander off the subject | konudan sapmak |
565 | Watch your steps! | Önüne bak! Adımlarına dikkat et! |
566 | What is wrong with you? | Senin neyin var? |
567 | with a view to | --- mek amacıyla |
568 | with ease | kolaylıkla, rahat bir şekilde |
569 | with/in respect to | --- nın açısından, - e bakımından (in terms of) |
570 | without delay | hemen, gecikmeden ( immediately ) |
571 | without doubt | şüphesiz |
572 | without fail | aralıksız, fire vermeden, hatasız |
573 | without regard to | regardless of --- e bakmaksızın, --- olursa olsun |
574 | without warning | ansızın, pat diye, birden bire ( all at once) |
575 | You are kidding me! | Benimle kafa buluyorsun! Şaka yapıyorsun! |
576 | You have got a point! | Haklısın! |
- Sonchus Oleraceus L. (Adi Eşek Marulu) Otu
- Vitamin Ve Protein Arasındaki Farklar Nelerdir?
- Bor (B) Gübresi Nedir, Ne Zaman Kullanılır Ve Faydaları Nelerdir?
- Yaygın Orkide Hastalıkları Nelerdir?
- Ppm Hesaplamaları Nasıl Yapılır?
- Erik Koşnili Zararlısı (Sphaerolecanium Prunastri)
- Geven Otunun Sağlığa Faydaları ve Zaraları Nelerdir?
Sorhocam.com 2014 yılında Ziraat Mühendisi Arafa KARAÇELEBİ tarafından kurulmuş olup herkesin faydalanabilmesi için ücretsiz olarak hizmet vermektedir.
Yetiştiriciliği, tarımı, ürünleri, bitkisi, ağacı, çiçeği gübreleri, hastalığı zararı, zararlıları, mücadelesi, ilaçları aşısı, budaması, otu, faydaları, programı, önerileri, istekleri, tavsiyeleri, nedir, nelerdir, nasıl yapılır, özellikleri, kullanım alanları, takvimi, sınavı, sınavları, notları